23.07.2010

her şeyin bir nedeni var...

sadece beklemek lazım
hayatta bize görünenlerin aslını görebilmek için
biraz sabretmek lazım
karşımıza çıkan şeyleri sorgularken
soru işaretlerinde önce virgül atmak lazım,gerekirse üç nokta
ama sabretmek lazım
her şeyin bir nedeni var
durup beklemek lazım...

8.07.2010

son görüşümdü seni baba

zaman doldu. bu hengamede bir de yeni bir hayat tercihi,yeni bir şehir ve meslek tercihi ve hayat seçmeye çalıştıklarım arasında bana kendi istediğini uzattı cömert?! kucağından. Ankaraya dönüyorum, mezun olduğum okulda nöroloji asistanı olarak başlıcam haftaya. bu perşembe yani bugün onu son görüşümdü. bir daha ne zaman olacağını bilemediğim meçhul bir zaman dilimi. yaşıyan ama benim için ölümün paslı tadını taklit eden bir süreç. haftada bir defa da olsa ,kirli camların ardında da dursa,15 dakika boyunca burnumu cama yapıştırıp izleyemeyeceğim onu. annemle konusurken ses geçmeyen camın ardında dudaklarının kıpırtısında kaybedemeyeceğim kendimi. lanet olsun ki, telefonun ahizesine de olsa minicik öpücüklerimi gönderemeyeceğim yanaklarına.neden mi blog yazmıorum?tuşlara doundukça gözlerimden akan yaşlara mani olamıyorum.biliyor musunuz,4 ay oldu. 4 ay 4 gün. her gün yazdık birbirimize,mektup zarflarına sığdırdık yaşamımızı her gün. o hepimize yazdı.. anneme bana kardeşime. bu gün giderken çok sinirliydim. bahçede beklerken annemle tartıştım,içerde kardeşimle. dönerken kimseyle konusmamaya karar verdim. eve geldiğimde her perşembe yaptığım gibi kendimi yatağa attım. saat 10 bucuktu. bu gün erken dönmüştük. her perşembe sabah 6 da kalkıp 6buçukta çıkıyoruz yola. saat 10da 15 dklık görüşmemizi yapmak üzere buluşuyoruz canım babacığımla . canım babacığım.. bugün en çok ben konustum. annem,kardeşim bana verip durdular telefonu. bense konusamıyordum. vermeyin diyordum içimden. anne sen konus biraz da.. çünkü ben babamın gözlerine bakınca ağlamaktan korkuyordum. kapalı görüşlerde önce taraflar birbirini tarar.bunu hızlı bir visuel çekup sayabilirsiniz. nasılsın sorularını sorarken alınan cevaplarla yetinmeyip, hızla nasıl görünüyor,zayıflamış mı,hasta olmasın diye ibareler arayarak dolaşır gözbebekleriniz özlediğiniz bedende. sonra hızla sorular sorulup,notlar ve selamlar iletilir. 15 sny sonra gözler çakışır. birbirini ele vermemek üzere şartlandırılmış mimikleriniz o anda çöker. babacıım... kuzumm... (sana sarılabilmek isterdim, kucağında uyuyabilmek, saçlarımı okşasan, sonra beraber televiyon izlesek kanepe kavgası yapsak sonra da ben yanına sığışsam...) içimden geçenlere içinden geçenlerle cevap alırım. Eyvah!! gözyaşlarım çıktı yola,burun kökümde hissediyorum. tırnaklarım teyakkuza geçiyor vakit kaybetmeden. parmak kenarlarıma küçük tırmıklar atarak can acısını göz yaşlarıyla değiş tokuş ediyor. başarabildiği ölçüde. ne kadar kendinizi kontrol etmeye çalışsanız da bir saniyenin kimbilir kaçta kaçında okuyorsunuz karşınızdaki gözleri. hasretin, çaresizliği,yorgunluğun,endişenin elinden çıkan eser seriliyor gözlerinizin önüne. ve aynı anda siz de okunuyorsunu kitap gibi. yasak satırlarınıza dokununca özlediğiniz gözler hüznün ağırlaştırdığı koca kitabı kapıyıveriyosunuz hemen. yani göz göze geçirebildiğiniz zaman sadece 4 saniye. inanın 4. saniyede bile zorlanıyorsunuz. ahh acıyla demlenen klaplerimiz. karşı karşıya atamayan kalplerimiz. yalnızlığında ve hüzünle yoğrulan ruhlarımız. lanet olsun bu dünyanın kırık çarklı düzenine. yazıklar olsun insan olduğunu sanarak yaşayan bizlere. işte bu gün, görüşten gelir gelmez bıraktım kendimi yatağa. üzerimi bşel değiştirmeden. uyumuşum saat 2 idi uynadığımda. şimdi daha sessizim. işte cümlelerimi bıraktım babamın son gördüğüm gözlerinde. gidiyorum babacığım, görüşebilmek dileğiyle...