29.03.2008

uçurtma



cumartesi bugün, sıcacık bir başlangıç yaptım güne. mersin, güzel şehir..dağ-deniz havasını bir arada barındıran. ağaçların taze çiçeklerin arasında, mersinin adanaya 40 dk uzağındaki bi yaylasında kahvaltı yaptık annem ve babamla. ardından mersine indik, deniz kenarına. dalgaları izleyip yürüyüş yaptık. babam sana uçurtma alayım mı dedi. yıllar olmuş, olur dedim. uçurduk, dalgaların arasında. sonsuz maviliğe turuncu-pembe bir ip salıverdik. uçurtmamın ipi kaçtı elimden, babam koştu yakaladı düştüğü yerden, geri getirdi. hepberaber karışmış ipi çözdük, sonra yeniden serdik gökkyüzüne . yorulduk, hadi gidelim artık dedi babam. yağmur bulutları uçurtmamı zorladı, topladık ipi kopmadan. dondurma isterim dedim çocukça, annem elime para tutuşturdu. elimde bi külah, dilimde iki top, yürüdük arabaya. mutluyduk, yorgunduk. uzandım arka koltuğa. tıpkı çocukluğumdaki gibi, huzurla daldım uykuya...

27.03.2008

9. ayin son günleri.. interlugun son gunleri... nefret ediyorum!!!!!!!

6 kisiden olusan nobet ekibi -asistanlar-
sabaha kadar ayakta olup bu isten para kazananlar- asistanlar-
travayda olan hastanin basinda bekleyen ama saat basi alinacak allahin cezasi bi kan sekeri için sabaha kadar bizi uyandirmaktan hiç çekinmeyen,insanliktan nasibini bir nebze almamis insanlar- asistanlar-!!!

9 aydir dursuz duraksiz, tatilsiz çalistigim,stressiz bir gün gecirmedigim bu aptal internlügün son üç ayi... ama benim sabredecek mecalim kalmadi!!!!!

haksizligin, hadsizligin, zalimligin bu denli kanksandigi baska bir meslek grubu, egitim(!?) süreci yoktur herhalde.

nefretim sadece bu bes para etmez insan topluluguna degil, bizi insan yerine koymayan- koyamayan-insanlik nedir bilmeyen ve güya bizim egitimimiz icin burada olan hocalara!!!bizleri sekreter hademe hemsire ve hatta hicbisey olarak gören, görmeye devam eden ve bundan da asla utanmayan eskimis paraya doymayan beyinlere!!!

ve sonra hiçbisyden anlamayan, takdir etmeyen, memnun olmayan hastalara!!!

ve tabii bizi hiçe saymak için, hayatimizi, sanki degilmis gibi, daha da zora sokmak icin elinden geleni ardina koymayan memeleketin saglik politikasina ve politikacilarina!!!

ve zavali bizler. seslerini çikaramayan, çikarsa da bi ise yaramayan zavalli bizler!!!artik geri dönemeyen hayatini b..a çevirmis zavalli bizler!!!

internüm-kadin dogumdayim..bedenim yorgun-zihnim bulanik!!! mutsuzum-umutsuzum-ve maalesef çaresizim!!!

inanin, gelecek doktor adaylarinin çogu benim gibi!!
bilin bu ülkenin doktorlari bu yüzden gülmeyen, güldürmeyen insanlar!!!

21.03.2008

korunma yöntemleri ve alternatif kullanımlar

şimdi kadın doğumdayım. en çok hasta bakan (nicelik: 50 nitelik: paralı) hocanın yanında sekreterlik-hemşirelik vazifesini başarıyla devam ettiren bir internüm. hoca toplantıda ben de şimdi doktor odasında, insanların ders çalışarak geçirdikleri boş vakti ben internet karşısında salınarak dolduruyordum. nöbet çıkışıyım zaten, bi de uyku bastırdı ki.. sonra nerden geldi aklıma bilmem, doğunun en ucundan mecburide olan bir dosttan (kardeşim sayılır kendisi) dinlediklerim yüzümde dudaklarımdan geniş açılı bir yay oluşturdu. şebelek şebelek sırıtırken içeri giren asistan ''noldu niye gülüyorsun sen?'' diye soradursun; ben, çoktan blog sayfamın adresini yazmış, mavi çubuğun dolmasını bekliyordum...

efendim konuyu bu upuzun giriş cümlesine nasıl bağlayacağımı bilemediğimden direkt giriyorum.

yaşanılmış traJi-kOMİk olay 1:

doğum kontrol yöntemlerinden kondom nam-ı diğer prezervatifin nasıl kulllanıldığı konusunda yapılan espriler, çizilen karikatürler bana hep biraz abartılı gelmiştir, yok canım artık bu kadar da değildir derdim... eey atalarım ne kadar da hakıymıssınız. işte size her şakanın altındaki gerçeklerden biri...


kondom kullanmaya başlayan adam bi zaman sonra eşi ve karnında yeni yavrucuğu ile sağlık ocağının kapısına gelir ve doktor nerde diye hışırdar.

_hani çocuğumun olması yolda gidederken bi uçağın düşüp de bana çarpması kadar imkansızdı??

bu gerçekten kullanılan bir geyiktir aslında. prezervatifin güenilir olduğunu kanıtladıklarını düşündükleri saçma sapan bir cümle. adam da cümlenin acaipliğinden olsa gerek unutmamış bi de üstüne inanmış. genç doktor sorar

_problem nedir tam olarak anlayamadım beyefendi baştan bi anlatın lütfen. siz şimdi kondomla korunuyosunuz değil mi?
derken yanındaki kadının karnını farketmiştir nihayet. gözleri kadının şişkin karnında aklı ya yırtıktı ya da sütçü ihtimaline takılı..
adam cevap verir.

_evet, dediğiniz gibi her ilişkiden önce kulandım.

doktorlar ne diyeceklerini bilemediklerinde genelde ''hmm'' diye bir ses çıkarırlar. söylenecek şey ya söylenemeycek kadar kötüdür, ya da kafamız karışmış bilmediğimizi çaktırmamaya çalışırız. bi de böyle meslekten ötürü açığa çıkan aile sırları karşısında yaşanılan şoku atlatma ve karşı tarafa belli etmeme çabasıdır ki bu sefer ki 'hmm' da sütçü ihtimalinden ötürü çıkarılmış olup uzayıp giden ..mmm...ları adam şöyle böler..

_kardeşim her seferinde bi tane yuttum, zıkkım midemi mahvetti ! tadı da kötü !! hanım da hamile !!!

_ !!!!!!???????!!!!!!!???????!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!???????????????

dipnot: üretici firmaların haberi olmasa da aromalı ürünler, bilinenin ötesinde amaclara da hizmet ediyor-sanırım-.

yaşanılmış traJi-kOMİk olaly 2:

asıl adıl rahim içi araç olup halkımızca RİA diye bilinen diğer bir korunma yöntemi. ve karısına nolacağını bilmek isteyen ilgili bir koca. ebeye sorar.

_ bu ria nası bi şey ki?

ebehanımın açıklaması;

_ boyle T şelinde küçük anten gibi bi alet, karnına yerleştirecez.

ve bi ay sonra kadıncağız ağlamaklı gözlerle yine sağlıkocağının kapısındadır.

_nolur beni kurtarın doktoranım bu dertten.

dert derken doktoranım ria yla ilgili sıradan bir komplikasyon (enfeksiyon, ağrı, kanama) düşünedursun kadıcağızınki başkadır.

_ kocam bir aydır telefon her çekmediğinde beni dama çıkarıp telefonu da karnıma dayıyor. yeter artık, bunun anten olmayanından istiyorum ben!!!!!!!!!!

dipnot: benim kapasitemi aşmıştır..........

18.03.2008

mavi battaniye

çocukken oyun oynarken kendi alanımı yaratırdım. bir sandalye ya da plastik masayı ters çevirmek, yere bi şeyler sermek, veya camdan içeri giren dikdörtgen güneş ışığı...o sınırlar içindeyken kendi dünyamda ve de daha güvende hissederdim . günlerdir kanepenin üzerine serdiğim mavi bir battaniye var. etrafını yastıklarla doldurduğum ve üzerinde yaşadığım.

14.03.2008

yağmur -değilmiş-

bu gün çalışmıyorum. hava bozmuş. yağmurla uyandım. günün renklerine uygun bir ruh haliyle -karamsar- yataktan kalktım. günlerdir her uyanışım boğulurcasına bir hissi takip ediyor. ya zamansız bir gece yarısı ya sabahın erken saati. balıklarımdan birisi hastaydı, dün gece öldü. 6 senelik hayatımın sonuna doğru gelirken ben, o kadar yorgun ve de yılgınım ki. bu gün sağlık çalışanları grevdelermiş, bu gün tıp bayramı.

ve bu gün yağmur yağıyor. arabaların tekerleklerinden çıkan seslere bakılırsa gece başlamış. hala devam edip etmediğini de anlardım ama çinko tavanım yok.kuşlar sanırım sabah kahvaltısı telaşında. ben de acıktım aslında.

kalkar kalkmaz banyoya girdim. sıcaksu bedenimden aşağı süzülürken ruhumu da sakinleştirdi.saçlarım köpüğün ağırlığından kurtulup mutlu oldu. gözlerimin altı -yine- mor. fondotene ihtiyacım olacak.
kardeşim uyandı şimdi. yağmurla ilgili kurguladığım hikaye onun perdeyi açmasıyla son buldu.'' kar yağıyor!''. demek çinko dam olsaydı da işe yaramazmış.

işte asıl gerçek, bizim algılarımızla şekillenen. belki ben bütün gün evde perdeyi açmadan bi gün geçirseydim bugün benim için yağmurlu bir gün olarak kalacaktı. sanırım saçmalıyorum.

kar yağyormuş.

en iyisi biraz daha uyumak.

7.03.2008

adana...
sıcak güneşli şehir.
huzurlu yuvam.
çocukluk rüyam.
ilk aşk,heyecan.
kaldırımda halka tatlısı,
gevrek simit ayran sefası.
okul çıkışları, gazipaşa.
birbirinden habersiz,toplu buluşma.
nargile dumanında koyu sohbetler.
tostu demli çayla dost etmeler.
akşam üstü eve dönüş saati.
ankarada sormazlar ama burda 7.
sarı-turuncu otobüsler, balcalı...
diye başlayan bildik heceler.
sokaklarda kepap kokusu,
ellerinde gitar yeni yetmeler.
bizde geçtik dediğimiz devirler.
kaçamak bakışlı mahçup sevgililer.
ankaradan dönüşte,havaalanı
ya da terminalden eve kadar yol boyu
açık camdan içime çektiğim koku.
hafif yosun, ılık bahar havası.
tanıdık tatlı bir rehavettir
rüzgarın tenime dokunuşu.
en büyük vefam, kuaför fikret
saçlarım her seferinde başka renk.
sesi kapı zilinden daha şen,
bak kızım,gelen komşu teyzen.
eve giden yol, sağım-solum,
hanımeli, yasemin çiçekleri
hemen arkamda, nehr-i seyhan
yürüyen, bisilete binen, koşan...
bizim evde manzara, balkon sefası
kırmızı koltukta yatma kavgası
babamın kucağında bulduğum huzur
annemin evinde herşeyim hazır
unutulmaz bir maceraydı.. 19 yıl
şimdi dilimde eski bi şarkı
söyler dururum kendimce...

parlak bir inciydim önce
derinlerde saklanırdım
baba evi kabuğumdu
hayat çok uzak sanırdım...

1.03.2008

günce 3...cumartesi

bir cumartesi sabahı. 8 de kendiliğimden uyandım. gece 4 e geliyordu yattığımda, ama uykumu almıştım. pırıl pırıl bir sabahtı. pınarı aradım, günaydın bitanemle başlayan güzel bir konuşma yaptım.yatak keyfimi tamamlayınca kalktım.çay makinasının düğmesine bastım.şofbeni yaktım. sıcak bir banyo. saçlarımı kuruttuktan sonra bi fincan çay doldurdum kendime. daha acıkmamıştım. televizyonu açtım.en sevdiğim çizgifilm vardı, sedric. izledim. balıklara yem verdim. kardeşim arkadaşlarıyla pikniğe gitti, ben de kendime güzel bir kahvaltı hazırladım. kahvaltıdan sonra minderli köşeme çekildim, televizyonu kendime çevirip, - bir sokak, bahçesinde iki masası olan bir kafe- 500 parçalık bir huzuru tamamlamaya koyuldum. puzzleın parçalarını ararken ben telefon çaldı. annemle babam.. dayımlar bize gelmiş, hepberaberlermiş.. biraz şekerleme yaptım televizyon karşısında. saat üçe yaklaşırken telefonum çaldı yeniden. sevgilim, geliyoruz dedi. kimle dedim, kalabalık dedi gülerek. kalktım saçlarımı taradım, ortalığı toparladım. kapı çaldı. açtım. gelmişler.. bir buket çiçekle beraber...aldığım en güzel çiçek bu dedim. çok sevindim. ama ...babamın doğumgünümde gönderdiği vardı bi de dedim. o da güldü baban, bunla başa çıkamam dedi. beraber puzzle yaptık .sonra sıkıldık, acıktık tabi bi de. ben makarna yaptım, o bakkaldan domatesle ekmek aldı. sosu ben yapıyorum dedi. önce karşı çıktım sonra mutfaktan çıktım. yoksa herşeye karışırım. yemek yedik, hmm çok güzel olmuş dedik teşekkür ettik karşılıklı..çay demlenirken ben uyudum, haberler başlarken o da uyumuş. uyuduk beraber 8 e geliyordu saat. kalktım sonra çay getirdim. kanalları gezerken çok beğendiği bir film çıktı karşımıza. izledin mi çok güzeldir dedi. izledik beraber. film bitince artık kaçayım dedi. gitti sıcak bir öpücük bırakarak. şimdi bir cumartesi dizisinin tanıdık sesleri fonda, sana yazıyorum. güzel bir gündü, neden mutlu değilim...

(kadın olmak her şeyde mutsuz olabilecek bitaraf bulabilmek yeteneğini bahşediyor bize. ya da hormonlarımıza...maalesef yine pms...:)

HAYAT beni RAHAT bırak!!!!

serserilik yazın esen akşam üstü rüzgarı gibidir. denizin yorduğu bedeni ılık suda yumuşatıp, uykuyla sarıp sarmaladıktan sonra çıkılmış, ayakta kum taneli, bir yürüyüş sırasında saçlarınla oynayan.

ve ben uzun zamandır mutsuzum.

napıcağını bilemeyen bir insan, olması gerekenlerin peşinde sürüklenip giderken nasıl mutlu olur ki.

4 ay sonra mezun oluyorum. mecburi hizmete gitmek.. uzmanlığa girmek...doktor olmak, istemiyorum. en azından şimdi istemiyorum. fransada küçük bir şehirde bir kafede kurabiye yapmak istiyorum. aldığım paraya sadece bir oda kiralayabilmek ve vanilya kokmak istiyorum, türk usulü demleme çayıyla ikram ettiğim...

biliyorum bu çok hayal. ama karar verdim

gerçekleştirebilecek kadar gerçek olan hayallerim de var zulada.

bitliste mecburi hizmette olan en yakın arkadaşm bu şehre taşınacak. beraber eve çıkacaz, küçük olacak. tıkış tıkış yaşamaya çalışacaz. ben kanun o ud çalacak, belki bi mekanda, belki kaldırımda ya da kendi kendimize. belki de ders veririz. yan flüt öğrenicem. ayda 5-6 gün özel bir poliklinikte nöbet tutup bizi geçindirecek kadar para kazanıcaz. 24 saati 100 ytl, fena değil..aç kalmayız ne de olsa, paramız bitince sokaklarda kendi yapığımız şeyleri satarız..kolye,pano,boyalı çorap, ne gelirse. bi de handmade etiketi uydururuz üstüne.. ekmekten önce tiyatro bileti alırız. en berduş mekanları keşfederiz. her türlü müziğin dinlendiği, ve duygunun dillendiği yerler bizim olur. sigaraya başlarız yeniden ve her masada bir kül düşer parmak izimizi taşımayan.

telefonlarımızı değiştiririz. kimse bize ulaşamaz biz istemeden. annemizi özleyince ararız,istersek ağlarız. demek için çıkarız gece yarısı sokaklarda ankersörlü telefon bulmaya ,sevgilim...seni seviyorum... yeniden aşık olmak ister miyiz??? özgür bırakırız ruhumuzu.dilediği yere konar beynimiz avuçlarımızda sıkışıp kalmaktan kurtulur. hiç olmadığı kadar güzel şarkı söylemeye başlarız. sesimize şaşırırız. kendimize şaşırırız, bildiğimizi bilmediğimiz kelimeler dökülür kalememimzden , dudaklarımızdan. gözyaşlarımızla barışır yanaklarımız. silmeden biz onlar dilediğince akar,akar... yeni insanlar tanırız. gece radyoda şiir okuyan tok sesli bir frekans yakalarız belki. uzaktan hayal ederiz yüzünü ellerini. sonu gelmeyen sohbetler ederiz, ilk ışıkla yorgun gözlerimiz kapanır ,biz gülümseriz.

abuk sabuk kıyafetler alırız. belki eski kıyafet satan bi yerler keşfederiz. onları alıp kendi istediğimiz gibi kesip dikeriz yeniden. belki sadece bi düğme ekleriz belki pantolondan etek yaparız. elimizden gelir ne de olsa..

sokak çocuklarıyla takılırız. onlarla beraber lunaparka gideriz. ya da normal parka. salıncakta sıra kavgası yaparız.

paramız olursa tree binip istanbuula gideriz. deniz kenarında, geçmiş zamanı iyotla beraber içimize çekeriz.

hep arnavut kaldırımlı sokaklar buluruz kendimize yürüyecek...gölgemizle beraber 4 kişi dolaşırız...

bunları sana telefonda anlatırken bile o kada mutlu oldum ki... olmaz mı, hayat bize bi süre de olsa izin vermez mi.. bizim ellerimizde şekillenmez mi...olmaz mı???...