31.08.2008

odamın penceresi bi zamanlar hayat barındıran yıkık bir evin boş bahçesine bakıyor. evden geriye kalan sadece temele ait bi kaç demir toprağa gömülü. acaba kaç metre derindedir? merak ediyorum yine her zamanki gibi. gereksiz şeylerin nedenini düşünmekte üstüme yoktur. otlar bürümüş bahçeyi. bi kaç ağaç. ki bi tanesi benim gökyüzüyle arama yemyeşil bir hperde oluşturmakta. gerçi artık sonbahar geliyor. çıplak halini görmeden gidiyorum ben.



bi kedi dolanır arada iki bahçe arası duvarda. belki de bi kaç kedidir. ben nerden bileyim ki hep aynı kedi mi? sadece sıkıldığımı biliyorum.

bir sürü halka var.iç içe.iç içe içiçeiçiçeiçiçeiçieiçiçeiçiçeiçiçeiçiçeiçiçeiçiçeiçeiçeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee.............

ve ben en içte...............

çıkamıyorum.
okurlar diye yazamıyorum. kırılırlar diye anlatamıyorum. yeteneğim yok resmini çizemiyorum.çok uzun zaman oldu artık kanun çalamıyorum. sarılamıyorum ağlıyamıyorum sevemiyorum........................................

en iyisi diil mi gitmek.

20.08.2008


neden?
hep kötüyken mi yazılır?
kalemin karanlık izine mi saklanılır?
müzmin beyazlık mı sükunet verir yalnız bunca dar nefesli anlarda!!!
neden?
belki de öyledir.

kabullleniş bu. bu sevmekten ufak çaplı vazgeçiş. belki kaçış. belki geri dönemeyiş ve daha bilmediğim onca şeyin acısı. belki de...
bilmediklerine rağmen..................... bi yeniliş bu.

yine yenik düştüm. hayata. sevgiye. bilemeden nereye gittiğimi bodoslama adımlanmış bir merdivenin son basamağında buldum eski günlüğümü. siyah deri cildinin üzerinde onu yalnız bıraktığım yılların tozu. bi başına. elime aldım. yapraklarının arasından yasemenle hanımeli düştü,yaşlanmışlar... ve üç damla gözyaşı.

18.08.2008

bugün ders kitabın üzerinde gördüğüm rüyalara bi son verebilmek adına bari değişik bi şey yapıiim banyoyu temizleyim dedim. suyla falan uğraşıp açılırım niyetiyle giriştim. adının neden tuz ruhu olduğunıu çocukluğumdan beri anlayamadığım turuncu şişeden önce klozetin içine bi miktar döktüm. lavaboya da döksem mi acaba diye düşünürken (bugün ekstra sakar bi günümde olmam hesaba katılarak) tabii ki elimden kaydı ve yere döküldü. o anda yerden gelen yoğun cıssssssssssss seslerine odaklanan göbebeklerimden beyin korteksime doğru korkunç bir hızla nöronları ateşlenmeye başladı. bu sesin ölmekte olan mikroplar tarafından çıkarıldığını düşünen ben -6 sene tıp fakültesi okumuş olan ben-bilimden bi nebze nasiplenememiş ben- büyük bir korkuya kapılıp ben burda mı yaşıyorum obsesyonuyla bütün banyoya tuz ruhu dökme kompulsiyonu geçirip (iki tıbbi terim sallayalım da iice rezil olmayalım mantığı değil valla, psikiyatri çalışlıorum :) üzerine daha temiz!!! olsun diye bi de çamaşır suyu ekleyip fırçalamaya başladım. haşır haşır...haşııııır hııııışııııııııııııııııııııııırrrrrrr........ bu kadar duygulanacak ne var sanki öldüler işte .sulanan gözlerim dolayısıyla kendim benimle dalga geçmeye başlamışken,bi anda bastıran öksürük ve nefes darlığıyl kendimi pencerenin başında buldum bulmasına da hala nefes alamıyorum baktım olmicak banyodan en uzak odaya zor attım kendimi. ama yok vakit geçtikçe cidden nefes almam giderek zorlaşıyor telefona sarıldım. buğulu görme alanımın ardından seçtiğim zar zor seçebişdiğim annecim i aradım. anne, ben .............. olanı biteni anlattım. son sorum, anne ölmem di mi? e pesss!!! annemin ayran yap iç tavsiyesine uymam mı, diş cinsine ait bu genel geçer iki temizlik maddesini karıştırma kuralından habersiz olmam mı böyle bi durumda şu an trabzon yaylalarında tatilde olan anneciimi arayıp napicam demem mi!!! vben karar veremedim sevgili blok, sen seç birini. ve ona pessssssssssssssss...

(bu arada neden tuz ruhu olduğunu sonunda anladım )

15.08.2008

yoklukta seyreden iki virgülün hikayesi

düşünce sisteminden firar edip kopmuşlar. kopmak?
evet bildiğin bodoslama düşmece. nerden mi?
düşünceden düşmece.. nereye? bilmem ki..
kolay bi oyun bulmuşlar. zihin denilen sonsuz helezona kendilerini bırakıp. e tabi kormuşlar.her an 'an' bile anlamıni yitirip..SAHİ YA AN NE??. ah bu cümleyi yazana kadar peki kaç tane geçti.19 sanırım.peki ya şimdi?????? anları toplayıp saymalı daha kolay olacak. ahh işte saniye böyle bulunmuş olmalı sonra akıllının biri saymaktan yorulup dakikayı saati eklemiş olmalı. sahi zamanı ilk kim bulmuştu? bulmak mı? EVET, BULMAK..zaman hep yok mydu? sahi belki gerçekten önce yoktu. e o zaman şimdi nasıl var? yani o zaman zaman yokken yani.. ama o zaman, 'o zaman' denemez di mi? peki ne demeli. hmm anladım. biz de saymaya başlayalım. ohh çok güzel hızlandı. şimdi rahatlamaya başladım sanırım. bak yine şimdi dedim. zaman içimize işlemiş. her yerimizde. kirpiklerimde de var. zaman var. var mı? onların saatten haberi var mı? bence yok baksana dimdik hala. uykum yok. neden gelmedi. nerden geliyo ki bu uyku? BİLMEM...hiç canı sıkılmıyo mu? bugün de gitmesem demiyo mu? aa diyo ya işte. baksna sana bu gece gelmiyo. vayy be demek o da keyfine düşkün. peki nereye gidiyo? saat çalınca zorla uyanınca vaktin bi köründe (yine vakit dediN evet dedim) o gitmek zorunda mı kalıyo. yazık kimse ona fikrini sormuyo. belki o daha kalmak istiyo. belki de çok kırılıyo. ve o yüzden geri gelmiyo. bilmem olabilir. virgüllere noldu? cümleleri ekliyolar. yoo onlar noktalar. NASIL YA???????
taşlarım var
bi örnek olmayan
üretim dışı
ve suyum
damıtılmamış

egodan yoksun ilkel benlikte seyri sefa süren bi ruhum ben
bunca zamandır
bastırılmış onca şeye karşı
tekmil hazır olda ve her an istilayla müsamma

rastgele koymuyorum
her taşın bir sırası var
ve her şeklin bi anlamı
karıştırdığım salt su ve kum değil
safi ruhum ben
harcında kimbilir kaç gözyaşı
görmediğin
kaç söylenememiş söz
asla duymayacağın

bir duvarım var benim
sabırla ördüğüm
içine kendimi hapsedip benliğimi küçülttüğüm

ve senin haberin yok

kalbim ağrımakta şimdi
yine aynı cümleler terennüm etmekte
aynı gölge duvarda salınmakta
yüzü yok
ama daha yaşlı

kendimi sallasam mı
ninni mi söylesem
nasıl uyunur bu gece
bilmiyorum

özledim
susssssss
sakın konuşma
diyebilmek......

11.08.2008

canıma.....

tanıdığım en sade ve güzel yüz.
seyreltilmiş kızıla çalan saçların çevrelediği...
sen küçük çocuk, saklan içine.
öyle temizsin ki o kadar saf ..
gözyaşlarını dök avcunun içine ve yıka yüzünü...
arın, tek tek soyun kötülükleri.
giyin en sevdiğin pijamanı.
her bi kat arasında anne elinin izi olduğu, tertemiz.
minik beyaz ayaklarına bak.
ne kadar minik ne kadar beyaz.
canımmm
küçük yüreklim,
çocuk bakışlı,
buzdan heykelim.
öylesine narin, ölesine narin.

bilirim ruhunu,
bilirim fırtınaların kabarttığı dalgaların yarıklarında saklı kalan çaresizliğini.
ama en çok sana yakışır güneşin elleri.
pırıl pırıl, sıcacık...
bebeğim,
bak gün döndü.
gece geliyor, şefkatli ve sırdaş gece.
ve ardından...

seni seviyorum

10.08.2008

bu gece
nasıl???
bitmek bilmez!!!!!!!
her tik tak arasına bir göz yaşı
sıkışmış..nasıl???????

gidecek yer kaldı mı
başını sokup saklanıcak ?????

hayır!!!!!

yalnızım
ve yönümü doğruya dönemicek kadar
yolumu şaşırmışım..........................

4.08.2008

''sevgi'' ye

'büyükler için masal'ı malesef son günlerde yaşadıklarımın üzerine yazdım. bi süre uzaklaşmam gerkiyodu.12 yıldır yaptığım gibi en yakın dostumun-kardeşimin yanına kaçıp geldim buraya.(tabii bi valiz dolusu kitapla) onun ne işi var dersen, mecburi hizmette :) sabahları horoz sesiyle uyanmak, öğleden sonra gölde yüzmek,akşam vakitleri ezan sesini duymak,sevdiğim insanların yanında olup kendimi güvende hissetmek... huzurluyum.ders de çalışıyorum:) tusda ne düşündüğüme gelince..inan onu ben de çok merak ediyorum :)

3.08.2008

tozlu yollar,sarı alabildiğine sarı
kokusunda kim bilir kaç asır
ve rüzgarının nasırlı elleri şefkatle okşar başımı
ben kucağına bırakırım kendimi
unuturum....
masallar anlatır
şarkıla söyler unutulmuş dillerde
vakur güzelliğine yaraşır
tüm yalan ışıklardan uzak
tek tek takar geceleri yıldızlarını
acı gölün üstüne döker ay ışığını
meydan okurcasına zamana
her dem taze
her dem taze
bakan gözleri yakar
dinlemeyi bilene söyler
kıtlığa kuraklığa onca savaş katliama
baş eymeden yaşatır
yaşar
kelimelerin gıtrlağa dokunuşu arkasına gizlense de
duaların içindeki elif
bir biri sıra okunan sabah vakti ezanı
kadar naif ve incedir
ve kim bilir kaç dem
kaç yeni dem
yeniden yeni hayatlara gebedir
topraklarımın doğusu.........................

1.08.2008

çok uzakta


saatte 900 km hızla,herkesten 9bin küsür yükseklikte 1buçuk saat bulut devirdikten sonra...
saat 5 te havaalanının kapandığı bi yerde, varış noktamıza karayoluyla 3 ayrı jandarma kontrol noktası geçtikten ve her defasında, pembe kalpli atletimin valizin içinden nasırlaşmış genç ellere yumuşacık dokunup selamlaşmasından sonra 4 saatte geldik. burası adilcevaz. iran komşumuzmuş. pasaportun olsaydı geçerdik dediler. vandan sonrası yollar geçtik. yarısı bozuk kimisi düzgün çift yönlü yollar. kamyonlar müsade ederse hızlı gittik,onların insiyatifinde burda. giderken,ben arabanın arkasında yalnız başıma otururken,pencerem açıktı. çok da serin olmayan ama yumuşacık bir havayı okşuyodum camdan sarkıttığım beyaz kolumla. o kadar beyaz geldi ki...buraların karanlığı sanki safi siyah. arabanın farları uzun bacaklarıyla bizden önce koşmasa gidemezdik. dünyanın ucu sanki,herşeyin bittiği yer gibi. oysa burda da hayatlar var akıp giden onlarca yaşam var. ve bizden farkları ne,olsa olsa hamburgerdir. uyandığımda karşımda buralıların deniz diye tabir etmelerine hak verdiğim van gölü ve göle değin alabildiğince yeşillik gördüm. küçücük evler,arnavut taşlı döşenmiş mütemadiyen yer çekimine direnen ya yükselen ya düşen yollar. huzur buldum sabahki horoz seslerinden,odama giren kara sineğe bile kızmadım. karşımda van kalesi,bi fincan kaçak çayla söyleşicez şimdi. anlatacak bana buraların hikayesini. sevgili blok öğrenince sana da anlatırım. şimdilik hoşçakal...