28.12.2009

kaç numara gözlük lazım.. bilemedim

Haftanın ilk mesai günü. Başkentte yılın son günleri. Hava kapalı. Her kes işinde gücünde. Arabalar yollardaki su birikintilerini yara yara gidiyorlar. İnsanlar montlarına kabanlarına gömülmüş yürüyorlar.. Az kalmış öğlen molasına. Derslerde öğrenciler,işyerinde çalışanlar acıkmaya başlamış. Hiç bir ilginçlik yok yani, ard arda akıp giden günlerden biri daha.
Ezan okunmaya başlar,vakit öğle. Derinden ve boğuk bir ses dağılır gökyüzüne.. Kurulmuş zaman değirmeni dömeyi bırakır o an. Başlar havaya kaldırılır. Bu gün gökyüzünü ilk defa görüyorsun değil mi? Derince bir nefes çekilir......toprak kokusu çalınır burnuna egsoz dumanlarının arasından. İncecik bir yağmur başlar. Gözlerine dolan damlalarla etrafına bakarsın ilk defa görüyormuşcasına. Tabiatın kalp atışlarını duyarsın ve orda saklanmış aşka aşikar makamı. Yeniden hayran olursun yarattığı herşeye. Kalbin doldu mu şimdi,taşıyor mu? Çatırdadığını duyarsın. İçinde bir yerlerde asırlardır yeryüzündeymişcesine tanıdık bir güven ya da hiç olmamışcasına bir yitmişlik duygusu, kalkar gelir yanıbaşına. Kuş seslerin duyarsın. Yeni mi ötmeye başladılar sence?yoksa sen mi yeni farketmektesin. Bilmediğin dillerinden dökülenlerin kalbinde dönüştüğü anlamı oku şimdi. Okuyamaz mısın? Dene bakalım.... evet.. içinde saklanan bu şey,bu ruhani,bu yüce,var oluştan yok oluşa değin süren dünya vaktinin öncesi ve sonrasını da içine alan..senin de içinde olduğun,parçası olduğun..senin parçan olan şey...hissediyorsun. kalbin incecik oldu sanki,su oldu. Cismin silindi sanki,görünmez...gözlerin bambaşka bir dünyaya açıldı bir anda,hergün gelip gittiğin bu yolda,her zaman önnde durduğun bu durakta,oturduğun bu masada.
Ezan bitti. Tüm şehir saatine baktı. Bir dakika geçmiş, geç kalınmasın diye adımlar sıklaştırıldı,herkes işine döndü. Zaman değirmeni yeniden çarketti kaldığı yerden

21.12.2009

GERÇEKten KOMİK

Ankara'da bir devler dairesi. Orta yaşlı bir adam merdivenleri çıkar. Karşısına çıkan geniş koridorun ortasında, sağlı sollu dizilmiş onlarca kapıya bakar. Ulan hangisiydi acaba diyerek cebinden katlanmış küçük bir kağıt çıkartır. Pardon burası neresi acaba diye telaffuz edemediği için kağıtta yazılanı,elindeki dosyalardan, orda çalıştığını düşündüğü bir kadına sorar. kadının tarifi üzere bir odanınn önüne gelir. kapıyı vurur. içeri girer, ürkek adımlarla bir masanın önünde,başını kara ciltli dosyasına gömmüş bir memur. çatal bir sesle selamün...susar..hayırlı...boğazını temizler...eyi günler efendim.
bizim bu pek mahçup beyimiz beş sene önce kaybettiği rahmetli pederinin emekli maaşını hala almaktadır.nasıl olur demeyin,olay bi on on beş sene öncesinde geçiyor.ölüm ilamını mı vermemişler ne.o zamanlar kayıt sistemi şimdiki gibi değil tabi. neyse biz hikayeye dönelim. mevzuyu anladıktan sonra memur, seni Ü... şefe götürecez der. adamın kaygılı yüzü birden aydınlanır.Şef mi?... kalkarlar şefin odasının önünde sen bekle der memur. Kapı tekrar açılır,içerden gençten bir ses gel der. gelir,elleri ceketinin önünü kavuşturarak. otur der şef,oturur bizimki pek de gençmiş diye içinden geçirerek. anlat bakalım, nedir senin şu mesele, bir de senden dinleyelim. Bizim mahçup bey rahatlamıştır, derin bir nefes alır. gözlerinde kaçamak bir gülümseme yerleşir. sesi yalnız ikisine mahsus bir mevzuu imişçesine alçalarak başlar konuşmaya. yanlış anlamayın beyim ben de şefim, der. Ü..Şef şaşırırı.Öyle mi,nerde şefsiniz? . Adam kendi dengini bulmanın verdiği rahatlıkla yırttık bu işten diye düşünürken cevaplar.Hayri Piliç Lokantasında...o böyle düşüne dursun oda çoktan toplu gülme krizine girmiştir.

10.12.2009

aşk bu mu?

aşk-ı memnu izlendi bu akşam yine. dizinin reklamlarındaki tüm o sansasyon yaratacak imajı verilen numaraları çözmüş olsak da , 15 dakikalık senaryoyu 2,5 saatlik dizi die yuttursalar da.bihterden herkes nefret edip yakışıklı behlül yerine adnan beye içler ısınarak doldurduk gene perşembe gecemizi aşk-ı memnuyla. biz kim mi? tüm dişi yaratıklar. anne,anneanne,liseli genç kız,nöbette dr odasında eski püskü bilgisayar başlarında bayan doktorlar, hacettepe mikrobiyoloji bölüm başkanı(istifa etmeden önce perşembeleri kimse rahatsız etmesin die cebini kapattığını duymuştum dizi için:),eski apartmandaki kapıcı kadın(burda yok da)... kısacası her türden,sosyal tabakadan,medeni halden,aşık olandan,yalnız yaşayandan,ondan bundan. ortak payda..aşk... bugün o küçük kızın,nihalin piyano başındaki yüzüne bakarken kendimi gördüm. kendi aşık hallerimi. aşıkken nasıl da yavaşlayıp ağırlaştığını gördüm zamanın. bakışların nasıl da hüzünle bezendiğini, kalbine çengellenen ağırlığın her yanını nasıl farkedilir bir şekilde sarıp sarmaladığını,seni olduğu gibi dibe çektiğini. aşıksan dünyada önemli olan bi tek sen ve aşkındır.. yok. aşıksan tek önemli olan aşkındır ne sen ne de dünya... ve herkesin bu aşkı böyle yaşadığını gördüm. aşkın ortak yaşandığını, bu yüzden yapılan filmlerin,yazılan şarkıların,yüzyıllar önceki bestelerin hala her kezi daha doğrusu her kadını neden aynı tesirde etkilediğini. üstelik aşık olduğumuz adam yanımızda olsa da,öyle biri hiç olmasa da biz aşka muhtaç ve mecburuz. kendi payımıza düşmese de düşenlerin rehasına mecburuz. ve her biten aşktan sonra bunun tıpkı karın ağrısı,soğuk algınlığı gbi geçen,geçtiğinde sadece bize özel sandığımız tüm o sancıların-mutlulukların herkesin kendine özel sandığını gördüm. ve sordum,aşk bu mu?

not: canan,bu yazııyı okursan..evet ders çalışmadım sana izleme dedim ama kendim oturup bi güzel izledim..pişman mıyım? sence;)

3.12.2009

bir sorum var-sorun desek daha doğru olcak galiba

kendi blogunu izleyen tek insan benm galiba:) yanlışlıkla oldu ama kaldırmayı bulamadım:) lütfen biri yardım etsin..

çook yoruldum

allahım bitsin artık bu nişan faslı. ne alışverişi bitiyor ne telaşı. bugün bütün gün dışardaydım. gerçi arada bir de sinema yaptı ama tamamen mecburiyetten:) sipariş verdiğim elbisenin gelmesini beklerken vakit değerlendirdik.
arkadaşlarım tarafından sürekli garip,tuhaf,cins gibi sıfatlara layık olmama sebep şeylerden biri de evlilik mevzusuydu. zamanla doğru orantlı bir özet geçeyim size.ben evlenmicem, evlenebilirim ama çocuk asla, kesinlikle düğün yapmam, niye canım illa beyaz mı olmak zorunda gelinlik, belki nescafe seviolar ne biliyosunuz kız istediler diye türk kahvesi içmek zorundalar mı?(beni isterlerken ne alırdınız die soramadım çünkü annem korkusundan kendi sormuş:),hayatta anne baba demem bak,teyze derim..nazlı teyze..bak ne güzel oldu,soyadımı değiştirmicem işte babama ihanet etmek gibi gelio bana, bence evli çiftlerin iki ayrı evi olmalı özledikçe beraber kalmalılar..iki ayrı oda..peki tamam çalışma odasına bana bi çekyat koyalım bari,10 yılda bir evlilikler tazelenmeli böylelikle kaybetme korkusuyla daha özenli olunur,adet falan anlamam ben beni sakın öyle cümbür cemaat alışverişe falan götürmeyin................ amma çokmuş. ben bile yazarken bi kısmına yuhh dedim. ama bi kısmına:) zaten bazıları oldu bile, çocuk da...yapabilirim ama bi tane:) amaaa düğün konusundaaa,kapıya davulu zurnayı dayamak isteyen tüm arkadaşlarıma bu yok kardeşim yok.bi ev nişanı bile mahvetti beni. amma dertmiş..hele o takı alışverişi falan.neyse bohça mohça kısmını atlattım şimdilik. uzun lafın kısası bu cumartesi nişan. bugün yüzükleri aldık. içine nişan tarihi yazılırmış ben çıkmaya başladığımız tarihi yazdırttım.. bi de kırmızı kurdelayı sevmedim evde pembe kurdelayla değiştirdim. umarım bu da benm saflığımı,evliliğimizin selahıyetini vs vs simgeleyen derin anlamlardan birini içermiyordur...