29.09.2009

artık bir köşem var :)

babamı bilenler bilir. bilmeyenler içinse tek kelamla asi bir kişiliktir diye özetleyebilirim. onla bunla atışır, kavga eder,doğru bildiğini asla saklamaz vs vs. hal böyle olunca yeri gelir türkiyenin bir ucuna sürülür, yeri gelir soruşturma geçirir. bunlara alışmılştık. sonra yerel gazetelerden biri babamla uğraşmaya başladı. babam da sinirlendi bir gazete kurdu. bir gazete böyle kurulur mu? babam kurdu. başladı yazmaya. başında durup ilgilendiği dönemlerde en çok okunan yerel gazetelerde ilk sıraları almıştı. e yaş kemale yaklaşınca da eski dönem dostlar,yazarlar,haberciler gibi geniş bir arkadaş popülasyonuyla yazar kadrosunu güçlendirdi. onu sevenler sevdiklerinden sevmeyenler meraklarından okuyo derken gazete aldı başını yürüdü. sonra.. ilgisi bitti, hevesi geçti, bu defa yazarların bazılarıyla ters düştü o öyle yazılmaz kardeşim falan derken bıraktı peşini. şimdi gazete akciğer kanseri, kırk yıllık kurt bir gazzetecinin ellerine teslim olmuş. adam istedi mi bir haberle ortalık karıştırabiliyor. ama babam istemiyor :) neyse işte öylesine takılıyor bu gazete. ben de günlük yazarlığı,blog yazarlığı takılıyorum. kendi kendime dedim ki, ben de yazsam,babam izin verir mi, şimdi herkes tanıdık laf maf ederler mi, kesin beğenmezler. sonra amaan dedim, bundan iyi frsat mı olur. başka gazetelere köşe yazmak bir sürü iş. işte hazırda çıkan bir tane var. hem her hafta düzenli yazmam için de gayet itici bir güç. ee o zaman ne duruyorum? babama söyledim. isimsiz ve resimsiz genç kalem mahlasıyla çıkıyor artık yazım. salı günleri. oraya yazdıklarımı bloguma da koyuyorum. gerçi benm blogumun çok okuru olmadığı için tepkilere göre yazımı koyarım demem mümkün değil :) artık gazetedeki okunma sayısına göre bloguma eklerim :)
öyle böyle oldu işte. artık bir köşem var efendim. belki bir gün çok okunan bir gazetenin bir köşesinde isimli ve resimli arzı endam ederim. belli mi olur?

28.09.2009

Başlangıç

Etkileyici olmalıydı. Okunan her kelimenin gölgesi başka bir anlam saklamlaıydı. Sözcükler birleşip bir simya yaratmalıydı.vurmalıydı okuyanı. İz bırakmalıydı belleklerde. ışık tutmalıydı zihnin karanlık mahzenlerinde. Mükemmel olmalıydı nihayetinde.

İşte ben yazmayı bu yüzden bıraktım.


Çocukluk yıllarıma dayanır yazınla ilk tanışıklığım.Şiirle başladığım bu macera babamın yeteneğinin bana yansımasıydı muhtemel. Kelimeleri yan yana dizip kafiye üretmek benim için bir oyundu.sayılarla aram iyi olmasa da kelimelerin matematiğini çözmüş, çocuk zihnimin berraklığı ve daha yasak görmemiş özgürlğüyle aklıma gelen her şeye şiir yazar olmuştum. Akla gelebilecek her nesne ya da varlık bana ne çağrıştıtırsa kuru boylarla boyanmş kenar süslü defterime dökülürdü 4 kıtayı geçmeyen hece ölçülü şiirlerim.

Yaş onluk hanelerini doldurmaya başladıkça kara kalemin beyaz kağıda sevdasını keşfettim. İlk gençlik dumanı başımda tütedursun ben döktüm aşkla bilenmiş kalemin derdini, onca kağıda. Konular nesnelliğini yitirmiş harflerin hisi kalbimde vuku bulmuştu. Zaman geçtikçe kafiyelerim mısra hesabına gelmedi, coşkulu kelamlar kıtalardan taştı, vezinli mısralar zincirlerini kırdı.giderek nesre dönüştü.




Ne zaman ki kaygılar girdi güzel olmalı diye kalemim yitti. Ne zaman ki alayıp pulladım kelimelerin o narin bedenini bana yüz çevirdi.ne zaman ki başkaları için aldım kalemi elime, yazamaz oldum. Anlatamaz oldum. Hissedemez oldum.

Bir gün,aradan mevsimler akmış günler solmuşken zamanın değirmeninde usulca öğütülürken dedim ki kendime,yanıldın kızım.başkalarının fikrini kendi hislerinden öte tutaarak yaptın sen yanlışı. beğenmezler diye vazgeçtin cümlelerinden. küçümserler diye caydın hayallerinden.sen korktukça acımasızlaştı eleştiriler. Giderek kırıldı cesaretin. Ne kaldı geriye?

Şimdi sizlerin karşısına bu niyetle çıkmaktayım. Maksadım haddimi aşmadan, kelimelerim boyumu geçmeden derdimi paylaşmaktayım. etkileyicili olmasa da ,yeniden, içtenlikle başlamaktayım.

Herkese merhaba.







13.09.2009

bir tus daha geçer

bir aylık çiçeği burnunda bir asistanken başladım üstüne gül koklamaya bölümün:) gerçi proteusu düşünürseniz üzerine gül koklamam çok abes olmaz sanırım. bu sınava hazırlanamadım. geçen tustan bu yana hiç baamadığım konular bakabildiklerim kadardı :) bir de ramazan geldi üstüne tüm coşkusuyla. işte iftardı, sahurdu, sabah bölümde kaçak göçek okunan drtustan indirilmiş notlar falandı derken bitti çok şükür. bugün hiç iddiasız ve o nisbette stressiz bir halde gittim sınava. hep hukuk okumak istemiştim. hatta 2 ay önce nasılsa mikrobiyoloji rahat ben ikisini bir arada götürürüm diyip hukuk hayalimi gerçekleştirmek üzere össye girmeye niyetlendim. bugün 2 tus tevrübesi olan bir profesyonel olarak hukuk fakültesinin bahçesinde insanları seyrettim. stresten kendi kendine konuşanlar, dua okuyanlar, ailece gelip sırtına vurarak sınava uğurlananlar, sigarasından dertli nefesler çekenler, elimde not hala ders çalışanlar, telefonda birilerine anatomi soranlar, ben şuna hiç bakamadım geyiği yapanlar bide ortamda turista havasında elinde çayı sigarası benim gibi ufak ufak demlenenler :) salona son 15 dk kala girdim. geçen sınavda 40 dakika önce sırada kalem elimde hazır tuvalete iki defa gidilmiş, peçete,kolonya,açılmış kalemler hazırlanmış,kahvenin dumanı tütüyordu. taibii ağrı kesici,kafam çalışsın diye çikolata ve acıkırsam diye çubuk kraker ve biri yetmezse diye 2 şişe su :) bu defa hiiiç. kalemi bile giderken aldım. ööyle sallana sallana gitiim. sevgilimle muhabbet ettim hatta kısa ölçekli bi didişme bile yaşandı :) sıramı buldum,yerime yerleştim. etrafa bakındım tanıdık varmı diye.bu arada hmm bunun ilk girişi ,kesin bu kronik tusiyer gibi yorumlar yapıyorum. kapıda biri görevliye hareretle bi şeyler anlatmaya başlayınca o tarafa çevirdim başımı.sevmediğin ot misali 1 sene önce darılıp konusmadığım bi zamanlar çok yakın olan bi arkadaşım. allahım aynı salon mu tesadüfe bak derken boşta duran arka sırama yönlendi. beni görmedi mi görmezlikten mi geldi bilmiyorum . oturdu, ben de döndüm kısa bir merhaba başarılardan sonra döndüm önüme. güldüm kendi kendime yani istesek olmaz, allhım dedim, sen büyüksün. ve sınav başladı... bitti. iyi geçti. en azından geçen sınav gibi ağlayıp yarısınıda çıkmak istemedim. beklediğimden çok şey hatırladım tabi ne kadarı doğru hatırladıklarımın yarın belli olacak. çıktım sevgilim gelmiş, eve geldik. en yakın dostum,kardeşim pınarım, eşi sınava giriyor diye ankaradaydı. o da eşini arkadaşlarına satıp geldi eve. biraz oturduk sonra onu uğurlamaya gittik. sonra sevgilim gitti. şimdi kaldım bi başıma. içim buruk, pıanr her gidişinde olur bu. sınav geçti. yarın oruç. dün bugün bitse diyodum. bitti. ee noldu? hiç...

2.09.2009

anladım masaldaki herkes benim

klasiktir ya, hayat bir masal, hayat sahnesinde rolümüzü yapıyoruz, onun hayatı külkedisi masalı gibiydi yok diğeri sindrella falan. herkes kendi masalında kendini başrol yapar doğal oalrak. dünya nasıl onun etrafında dönüyorsa hikaye de öyle kurgulanır. pamuk prnsessinizdir bir gün mutlu, kuşlarla şarkı söyleyen diğer gün mutsuzsunuzdur, ve kuleye hapsolmuş lepiska saçlı hüzünlü güzel oluverirsiniz. kötü kalpli cadılar, vezirler hep başkasıdır. hiç deli dumrul gibi hissetmemişsinizdir kendinizi.
ben anladım ki bir masal varsa , bir rolüm yok. bütün roller benim. zehirlenen de benim elmayı yediren de. prenses de beim cadı da. yol sorduğum tavşan da benim soran prens de. ne alaka bunlar bu saatte.
her zaman önemli olduğumu düşünürüm. bilmeden de olsa. oysa ben kötü, ben silik, ben iyilik meleği, ben cellat,ben haksız, ben doğru, ben sadece anlatıcı olabilirmişim. oluyormusum daha doğrusu. ben kimim ki? neden bu yazıda bile bu kadar çok ben var. bencilliğin doruk noktası bu. kendini yok sayarken bile.
her zaman aldığım kararlar doğru mu oldu? tabiiki hayır. ve malesef bunları alt alta sıralayabilecek kadar yaşadım. elimden kayıp gidenler, benim bıraktıklarım. çok kaybedip çok kazandım. kaybettikçe kazanmak istemez oldum. geri durdum. sesizleştim,durgunlaştım. içimdekiler ayan beyan oldu gün yüzüne. utandım bazen de gurur duydum kendimle.
şimdi neden bu kadar mutsuzum?