22.11.2010

ikinci bayram görüşü

iyi geceler babacığım,nasılsın bitanem? iyiyim diyorsundur inşallah. beni mi merak ediyorsun? ben de iyiyim bitanem. hiç merak etme. sağ salim geldik evimize. şimdi anneciğimiz yatağına girdim. onun kokusuyla uyumak için. sana mektup yazıp yatıcam. senin bayram hediyelerini görünce çok sevindik. yatağımın baş ucunda duruyor. ama okumaya başlamadım. bugün seni yeni gördüm ya, salı günü nöbetten gelince okumaya başlıcam. özlemiş olucam ya onun için. bu sabah 7 gibi uyandık. anneciğim kahvaltı hazırlamıştı. yedik çıktık evden. naciyle kudret amca bizi bekliyordu. isimlerimiz okunduktan sonra emrah nacilerle bahçede kaldı.kşke girebilseydim diye diye. biz de annem ben yusuf koşar adım bekleme salonuna girdik. zaten ilk biz girdik. oturduk açık bir pencerenin önüne. çok da beklemedik aslında. 9 bucukta aldılar bu defa. eskiden orda beklemek ne zor gelirdi. soğuğunu gördük, sıcağını gördük ama yusufun da dediği gibi ramazanı da görünce artık hiç bir hal o kadar zor gelmiyor::) ismimiz okunduktan sonra bahçeye çıkıp asıl binanın önünde ayakkabılarımızı çıkartıp xrayden geçtik. sonra kapalı görüştüğümüz salona geçtik. son kez(sanırım 3. defa oluyor) arandıktan sonra açık görüş salonuna çıktık. annmle ben,yusuf ayrı bi yerden geliyor. siz daha gelmemiştiniz. yusuf o arada kantinde ne var ne yok almaya başlamıstı:) biz ona daha çok pasta aldedik, kardeşciğim başkalarına da kalsın diye az alıyormuş. niye başkalarını düşünüyorssun ki dedim. ben ziyaretçileri düşünüyor sanmıştım meğerse içerdeki adamları düşünürmüş. nerden bulup yicekler diye. ahh benm kadife kalpli kardeşim:) allahtan bu defa çokçok getirmişler de bizimki de almış epeyce. sonra siz gelmeye başlayınca bıraktı alışverişi. sonra sen geldin... uzaklardan ışıl ışıl bir sevgi parıltısıydın, asaletin adımalrından önce vuruyordu o taş zemine,yaklaştıkça o nur yüzünde açmış tebessüm gülleri sısacık ısıttı içimizi... dolduk taştık,yandık söndük, gözlerimiz parıldadı. hele kardeşimin... onun bakışlarını bi tek senin yanında böyle canlı görüyorum. hafif nemli ama canlı. sanki sadece o zamanlarda yaşıyor benim miniğim. (tamam ebat itibariyle değil biliyorum)onun dışında karanlık dipsiz bir kuyu. senin yanındaysa, babacığının yanında geceyi aydınlatan,yolculara yoldaş olan ,çöl kumlarının üstünde seyir eden yıldızlar gibi. sarıldık ya birbirimize, annem sana ben koluna yusuf eline... sonra öpüştük doya doya kokladık birbirimizi... içimize çektik birbirimizi,doldurduk kendimizi. işte sonra babacığım..sonrası yok işte... hatırlamıyorum bile. nasıl geçti
nasıl bittti onca zaman. biz ne konustuk,ne söyledik birbirimize? ama gözlerim sızladı işte sen giderken,en sonunda sana sarılırken... başımı göğsüne dayamış gözlerimi kapamışken yaşlanan gözlerimi sımsıkı kapadım. akmaalrına müsade etmedim sen gitmeden.sonra sen gittin.... karanlığa gömüldük yeniden. ışıkları söndürmeden. bıraktık kendimizi en tabi halimize..hani demiştik ya ağlamanın meşru olduğu yerdeyiz diye. ... kapılar kapandıktan sonra sizin ardınızdan,bizimkiler açıldı. masaların 'o tarafı' boş kaldı. hani bir tek gardianlara ve size serbest olan. sonra birer ikişer dolmaya başladı. gözleri yaşlı,sevdiklerini uğurlayan insanlar tarafından. kardeşim anneme dedi ki,ağlama anne,bak yıkarım buraları,ağlama. ben annemin koluna sarıldım. başım omuzunda,annemin bir eli masanın üzerine yaslanmış kardeşimin başında.üçümüzde sessizce akıttık gözyaşlarımızı. sonra inmeye başladık o melanet merdiven basamaklarından. bahçede bizi bekleyenlere ilettik selamını. sordular,iyiydi dedik her zamanki gibi. bindik arabamıza,döndük evimize. kezban teyzennin yaptığı kuru dolmaları yerken kendi kuruyan ruhumzla başbaşa,kimseden ses seda çıkmadan. sonra hazırlanıp yola koyulduk. ben arka koltukta uyudum molaya kadar.soğumuş çorbalarla içimizi ısıtmaya çalıştıktan sonra yolun ikinci kısmında kardeş şoförlükten istifa edip arka koltuğa geçti benim yerime. akşam oldu.döndük yine bu sevimsiz şehre. bir antrikotçu varmış bilkentte ayak üstü ekmek arası.antrikot ve ekmek arası -ayak üstü kavramları çok uyuşmasa da adam ekmeğin içine. koyduklarınınn tadını uyuşturmuş olmalı ki.minibüsün içinde akşam 6dan sabah 4e açıkmış her gece.evimize geldik saat 8 bucuk olmuştu. bir görüş daha böyle son bulmuştu. bir varmış bir yokmuş, uzak diyarlarda bir kız çocuğu dua edermiş . bir güne uyanmak için o gün herkesin çok mutlu olduğu...