9.01.2010

her adımda biraz daha kısıldı ayak seslerim

bir yolculuğa çıktım bu hafta sonu. sıkılmıştım o karla karışık karanlığa alışık şehirden. yaralarımı orada bırakıp kaçarım sandım. kırgınlıklarımı unutur giderim. uzanıp giden asfaltın sessizliğini seyrettim yol boyu. otobüsün kocaman camından uzun zamandır uzanıp bakamadığım gök yüzünü doyunca. bulutların arasından arada sırada başını uzatıp aradığını bulamayıp geri saklanan güneşi izledim. yalnızlığını düşledim. ne zaman doğduğunu bilmediğim ama hep tek başına olduğunu bildiğim güneşi. o da benim kadar acı çeker miydi acaba? gönlü hep doldu sandığında ansızın boşalıverir miydi? kitap satın almıştım bir ay önce, okumaya fırsat bulamadığım sayfalarının arasında bir öyküye takıldı gönlüm. kanatlanmış bir martıyla göğe yükseldi, kokusu yitmemiş bir gülle dertleşti. yol akktı ben sandım ki gittikçe bitecek içimin sözü, bittikçe feraha erecek azab-ı ruhum. gönlümün kapısını açtığım kimselerin beni mahkum ettiği kimsesizliğini unutacak. yol bitti. bu gün bir söz işittim,kaç kişidir sana yarenlik eden? sence az değil mi? o vakit dilimden düşen rakam şimdi eridi bitti.hiç oldu. hiçliğini ben yeni mi farkettim, yoksa unutup unutup yeniden mi dirilttim? haşa yoğu var etmek bana düşmez ama var sanmayı iyi beceririm. sandığıma inanmak inandığımı unutmak...düpedüz kandırmak yani kendimi. iyi bilirim,bildiğimi de unutur her seferinde yeniden yeniden öğrenirim. kaçıncı can yakmadır bu? ne iflah olmaz bir öğretmen var içimde. evire çevire ders veren, hiç acımadan,yıllardır kazıyan. artık altında çıkacak başka boya kalmadı be hocam..yetmez mi be.. yetmez mi artık birilerini sevmemek için verdiğin dersler,yalnızlığı kabullenmek için daha kaç defter ödev yapıcam? ha yok bu senin kaderin diyosun..evet bilirim. kaçmak istedim ama olmadı. kabul, buyur al.

neyi veriyorum biliyor musunuz? ben bir yola çıktım bu hafta sonu, ucunda gönlümün son kalan güven kırıntısına ait kimsenin olduğu. güya yaralarımı biraz olsun sarmalayacağım. yol bitti, kayıpların acısını dindireceğim yere hepsini kaybetmenin acısı yüreğimde dönüyorum şimdi. evet hafifledi ,içinde tuttuğu isimleri döktü o soğuk mavi asfalta. her kilometre levhasının yanında bir başkasını. finale en büyüğü kaldı. o da gitti. şimdi pek ferah pek hafif işte. aldığı bu verdiğim bu. alış veriş tamam mı? bi de içim ısınırdı..hani sevdiklerinizin yanında olur ya, güvensizliğiniz, tedirginliğiniz kaybolur..yer yüzü size aitmiş gibi bir güvenle oturursunuz olduğunuz yere..sıcacık olur ya kalbiniz..işte onu aldı,bozuğu yokmuş..üstü kalsın dedim. cebimde yalnızlığım kaldı, o da dönüş için.

6.01.2010

kütüpanede bir gün

geçirdim iştw bir gün. bugün kütüpanede ööle geçti gitti. ama bugün daha iyiyim. 9 buçuktan 5 e kadar durdum. şimdi de çalışacam. hafta sonu kaçamak yapıcam :) nese blogum sevgiler, saygılar...
ps: emrahın sınavı yarın açıklanacak... merakla bekliyoruz:) inşallah 2010 bizim yılımız olur...

5.01.2010

kar yağsa

içim bi daraldı blog,bi türlü aydınlanmıyor. kar yağsa diyorum,bi aydınlansa ortalık.. ne istediğimi bilmiyorum hiç di mi..ufff...

hep aynı yerden ıssırmak dudağını

biliyorum çok manasız bir başlık. ama nedense bugün bu duruma takıldım. evde bulaşık yıkıyordum,dudağımı ıssırdım. sonra oranın şiş olduğunu ve biraz önce de ıssırdığımı farkettim. artık ikide bir dilim o minik şişliği yokluyordu. yapma dedim kendime,dikkat et dudaklarımı öne uzattım dişlerimden uzak olsunlar die. elimdeki son tabağı bulaşık sepetine çevirirken hop.. bi daha. o anda dedimki kendime hayat da tıpkı böyle geçiyor. hep aynı yerden ıssırıyor. önlem alamıyoruz sadece farkında olabiliyoruz. o da her zaman değil.
...
neyse konu değiştirelim, dün hayatımda ilk kez kuru fasülye pişirdim. et sevmem yemeğin içinde,etsiz yapayım dedim. danıştım büyük şef google'a dedim bana bi tarif ver ki içinde et olmasın, fırında olmasın(fırınım yok) zor olmasın.ta taa ''sütlü fasülye''. ismi mahallenin evde kalmış balık etli komsu kızı lakabı tadında. efendim fasülyeyi sütle pişiriyorsun soğan ,zeytin yağı ,domates(benim domatesim de yoktu annemn domates sosuyla salçayı karıştırdım) ,bi tutam şeker ilave edip pişiriyosun.ha bi de üstüne kırmızı salçalık biber olacaktı jülyen doğranmış, olamadı çünkü o da yoktu. şimdi bu ilk ya,bi de benm kuru fas,lye cinsi hakkında bi bilgim de yok.. biraz irice sanki bunlar dediğim fasülyeciklerim piştikten sonra çatalla yenecek boyuta ulaştı. kesinlikle abartmıyorum, vallahi. ben çatalla yedim kardeşim en fazla 2 tane ağzına atabilmiş. (kardeşim kocaman enine boyuna yağız bir adana delikanlısı..hani gözünüzde canlandırın die.) tadı mı? ne diyim ben zor yedim. bi de kocatencere nasıl bitcek die düşündüm. bugün öğlen yemeği için ne sipariş etsem acaba derken buz dolabını açıp tencereyi çıkardım. bi kokladım, (her şeyi koklarım yemeden önce,o kadar profesyonlleşmişim ki salatanın limonunu tuzunu koklayarak anlayabiliyorum) aaa..koku sanki şeyy gibi...tanıdık ama şey... barbunya!
efendim meğerse bu yemek soğuk yenirmiş, üstüne bir deste maydonoz doğrayıp limonu da sıktım mı kendine geldi fasülyeler... yani sanırım fasülyeler,başka bi şey de olabilirler tabii. ne bilim belki de barbunyaydılar.(annem almıştı da)
sevgilime göre benm yaptığım yemekler 2. gün yenmeli. her yemeği ertesi gün revize ettiğimi düşünürsek..haklı galiba...