30.05.2008
bir nöbet öncesi
25.05.2008
bir baba-kız,bir bardak su ve parmak çocuğun hikayesi
23.05.2008
gece
21.05.2008
yeşil erik
odanın ortasında,bir adam boyu halıya uzanmış,kolları çaresizce iki yanda,elleri yumruk. gözleri fotonlardan arınış bir tavanda. kim bilir hangi can acıtıcı sahnenin kaçıncı tekrarında. su anda blogun fonundan dinlediğiniz şarkı çalmaktadır camları zangırdata zangırdata...
kapı yumruklanır,çalan zili duymayınca. açılır karanlıkta el yordamı, müphem bir telaşla. sureti hüzünden çizilmiş bir adam durur karşısında. elinde iki kilo yeşil erik,tek tek seçmiştir,sevgiliye adanmış aşkı anlatırcasına.avuç avuç dökmüştür akıtamadığı göz yaşlarının adına...
ben tutkuyla yerken eriği,o kaçar giderdi. ne görüntüsüne dayanabilirdi ne sesine.bu güne kadar hiç yemedin mi derdim hayretle, bırakın yemeyi dokunmamıştı bile...
20.05.2008
dostlarıma
en sonunda başardınız. 1 tanecik kaldı. elinizde sımsıkı tuttuğunuz son taşı terlemiş parmaklarınızın arasında usulca çecirdiniz......derken,bir tanesi düştü. hayır,dur!!!.. allahtan son sekiz...92,93,...98,99 derinbir nefes aldınız. bi terslik var mı diye etrafa bakındınız. açık bir cam mı kalmış acaba,bi hava akımı mı yoksa yerde farketmediğiniz bir pürüz mü var?. yok yok hrşey yolunda tamam. derken..n yine çıt.....çıt......çıt...çıt..çıt.çıtçıtçıtıttıtııçıt.......nerden geldiğini anlamaya çalışıyosunuz.gördünüz,kahresin neredeyse tam ortası. yalnızca gözlerinizle takip edebilidiğiniz çaresizlik anını düşünün.ve tam bu sırada hareketlenen başka bir sıra ve başka biri daha ve...çıtçıtçıtçıtçıtıtıtıçıçıtıçıtıtçtıçıtıçıtıçıtıçıtıçıttttçıtttttttttt..................
'' kalbim ince bir bardaktı,
çay içerken dişledim kırıldı...çıt!!!''
işte böylesine bir anımda,ardı arkası kesilmeyen ''çıt''ların arasında bana sevgi şarkısı söyleyen dost tınılarıma sesleniyorum...romatoloji poliklinik odasında,2fellow 1 asistan ve 1 reprezant arasından.
kısacası,hepinize teşekkür ediyorum. mor perdelerimi güneşe sımsıkı kapayıp, battaniye kamuflajında,buruşturulmuş peçetelerden bir barikatın ardında içime gizlenmişken...siz geldiniz...birer birer,gün ışığı getirdiniz.
Nili,ufuk,gülnihal ve canan...
gözyaşlarım bu dört kucakta kurudu,dört güzel ses karmaşık zihnimi sildi süpürdü. dört şefkatli el saçlarımda gezindi. dört kocaman kalp dertlerimi bir bir yuttu. her çaresiz saniyem varlığınızda bölündü.ve tüm tükenmişliğim bi yanımda, sümüklü peçetelerim diğer yanımda büyür dururken,ben yatağımda en büyük kurtarıcım uykuya kendimi teslim ederken şükrettim tanrıya. bu kadar şanslı olduğum için...
sizi çok seviyorum...
19.05.2008
canandan alıntıdır
kim kazandı bu ben diyeyim beş, belki 6 ve hatta 10 kişilik savaşta?
kimin elleri ısındı soğuk bir kış akşamında? kimlerin yanakları ıslandı sıcak elleri ısıtan kişi olmadıkları, olamadıkları için?
kaç şarkı, kaç kişiye adandı ha?
şimdi siz, her şeyi söyleyen siz..
susmayın, söyleyin..
kaç gece, kaç kişi uykusuz kaldı? kaçı uykuya verdi kendini?
kaçı evden çıkmanın anlamsız olduğu hatta uyanmanın dahi anlamsız geldiği günlere başladı, devam ettirdi, bitirdi? hem söyleyin, kaç gün böyle geçti, geçecek?
yorgun değil misiniz?
yorgunsunuz..
yorgunuz, hepimiz yorgunuz..
hissiz, nötr ve yorgun..
öyleyse şimdi topluca susma zamanı..
siz tutun, geçmesin zaman.
siz tutun, tutun hayatın bir ucundan..
çünkü ben bırakıyorum..
her bir göz yaşının anısına
18.05.2008
24 saatlik HAZİN bekleyiş
nöbet bitti.gece kaç saat uyuduğumu bilmiyorum ama uykum yoktu.acile indim. ufuğun yanına. sonra cananı aradım o da nefro nöbetindeydi. acilin bahçesinde otuyrduk bi saat kadar. herkesin anlatacakları vardı. canan kaza yapmış,ufuk aşık olmuş,bense...
çok konuşmadım.kavga ettik o kadar. gözyaşlarım pınarlarımı zonklatmanın ötesine geçememişti halbuki. canan sarılınca bana,canım yandı.ısalanan gözlerimi kaçırmadan kimseden konuyu değiştirelim nolur dedim.
eve yürürüyordum. çantam her adımda daha da ağırlaşmış gibi omuzumu ezmeye devam etti. telefonu aldım... aramadı hala mesaj bile atmadı deyip soktum çantamın dibine. (çift hatlı şanssızlardan biriyim ben de ) diğer telefona sarıldım.pınarı aradım.
nasıl geçti nöbet?
iyidi gece 2 gibi yattım sabah 7 ye kadar uyudum. gece de ekstra iş çıkmadı.
keyfin yerinde yani,ne güzel.
aslında değil...
noldu???
.......
anahtarı kapının kilidinde döndürürken napsam ki uykum da yok diye düşünüyordum. usulca açıldı. gıcıııııır...içeri girdim,kardeşim salonda uyuyor.şofbeni yaktım,banyoya girdim.sıcak su,her zaman iyi gelir.pijamalarımı giydim. saçlarım tıkıştırdığım havlunun içinde ıslak,kaç gündür çektiğim melun sinüzit ağrısına aldırış etmeden yatağa girdim.battaniyeyi başıma kadar çektim.gözlerimi kapattım. sonra açtım. yanıbaşımdaki komidinin üzerinde duran lambamın ışığına dokundum. odaya sarı soluk bir ışık doldu. tekrar gözlerimi kapadım. gözlerim ıslandı.saat ondu.
uyandım-uyudum-uyandım-saate baktım-uyudum-telefonlar çaldı-bakmadım-uyudum-kabuslar gördüm bi dolu,ağlayarak uyandım-uyudum-uyandım-saate baktım-yastığıma daha sıkı sarıldım-uyudum.....o hiç aramadı.bi ara uyanıp,nolacak şimdi ne zamana kadar telefon beklicem dedim. o anda farkettim bugün ayın 18 i. 2,5 yıl önce kasım ayında bi gece elimi tutmuştu.hiç bırakma demiştim.hiç bırakmıcam demişti.
dün gece kollarım boynundyken tuttu en son ellerimi.tuttu ve beni itti.
İtti...
bu gece 12 ye kadar beklicem. biliyorum aramıcak ama ben beklicem. saat 17:34... altı buçuk saat kaldı. sonrası........
kırgınım.
5 şarkılık suskunluk
gecenin altında yüzlerce kişinin varlığını bi kişinin gözlerinde unutup sarmaşık bir dansın ortasında.
ansızın.
göz yaşartıcı bir sarsıntı.
merkez üssü: sevgilinin kolları..
artçılarsa kabinden vurmaya devam ediyor.
naptığını zannediyosun?
kendine gel?
çekip git-me-k...
gitmek bazen tek koşul oluyor bazen giderken yalvarıp gitme demek için ağlayıp yine de çekip gidersin...
göze alamadım.
gitseydim dönmezdim.
gitseydim dönmezdi.
sustum.
ben sustukça kulaklarımda onun sesi yankılanmaya başladı.
konser alanını dolduran yüzlerce kişinin hep bir ağızdan söylediği şarkı............
''penceremin perdesini havalandıran rüzgar...''
hay allah, tam sırasıydı.
pınarlarım zonklamaya devam ediyor.
..............yı bile bastırıyor..
yalancı...yalancı...yalancı...
yalan.....ı.....ya....la......n....cııııııııı.....
!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
5 şarkılık bir susuşa ben beşyüz gözyaşılık bir acı sığdırdım.
yetmezmiş gibi, 5 tırnak civarı etlerimi yolacak öfke ekledim.
üstüne gurur,onur,özlem,pişmanlık,kıZgınlık,kıRgınlık,....allah ne verdiyse.
sonra ankara ünivrsitesi-Gazi hastanesi arası 5 dakikalık bir yol.
ve konuşmadan,dokunmadan,yürüyen ayrı ayrı yürüyen iki sev-gili.
vedalaşmadan ayrıldık.
ben hastanenin asansöründe,aynada yüzümü izleyerek 8 kat çıktım.
sonra 15 kişiden kan aldım.
şimdi gece 01:07
bu saçma yazıyı yazıyorum.
aramadı-m.
biliyorum asla okumayacak.
asla anlamayacak.
asla anlamayacak.
15.05.2008
rüya
öldün sen abla. kardeşimin sesi çırpılmış halı tozlarının burnumu doldurmasına benzer bi etki yaratmıştı. genzim yandım,gözlerim yaşardı. çok da anlayamadım ben burdayım yani nasıl?
yanına yaklaştım kirli sarı kıpırtısız yığının. ucundan tutup kaldırsam? kendimi mi görecektim? her sabah ruj sürdüğüm dudaklarım soluk beyaz,bi daha hiç konuşmayacak. kapalı gözlerim bi daha hiç açlmayacak. kimseye bakamayacak. bitti... nasıl olur ???
hem noldu ki daha akşam konsere gidecektim, yarın elbise provam vardı. evime yeni taşınmıştım puzzle larımı duvara asamadan daha. annemle babama veda etmeden mi? ya pınar, ona son defa sarılmadım..hem şimdi heberi de yok öğrenince kimbilir...sevgilim gelecekti birazdan, yemek yicektik. kardeşim açacak kapıyı, ablam öldü emrah abi diyecek...ablam öldü.
ne kadar soğuk bir cümle. her harfi bıçak gibi, ne kadar keskin.
hayır, ben olamam,ben ölmüş olamam. ölemem daha. 25 yaşımdayım, daha çok erken.
ucundan tutup sıyırıyorum örtüyü, 2 el görüyorum. beyaz,herzamankinden daha beyaz. dokunuyorum. soğuk değil daha. yeni öldüm,soğumadım diye dşünüyorum. biraz daha açıyorum örtüyü, yüzüm.. sanki uyuyor gibi. kendimi hep merak etmişimdir uyurken. demek böyle görünüyomuşum...
12.05.2008
6 yılın sonunda
altı yıl dedik,bitmez bu okul dedik..bitiyor...
şikayet ettik, çok ağladık çok yıprandık.
belki farketmedik ama çok şey öğrendik.
şimdi bir pazartesi nöbetindeyim. saat 19:19...(aşıkların ne dediğini duyar gibiyim:)hastanenin 8. katından konya yoluna bakan açık bir pencerenin önündeyim. yazın habercisi uzun akşam güneşi sarıp sarmalarken bi yandan serince bir rüzgar üşütmeden teğet geçiyor kirpiklerime. ben kırpıştırdığım gözkapaklarımın arasından yıllarımı geçirdiğim yola bakıyorum. 4 seneme şahitlik yapmış emektar yurdumun kapısından başlıyor gözbebeklerim rotasına. usulca konya yolundan günde en az iki kere ezber edilmiş, ilk baharda çiçek son baharda gübre kokan, okul yolunu izliyor. sonra üst geçitin merdivenleri tırmanıyor bir bir. her kar yağdığında buz tutan ve düşmemek içi trabzana eldivenlerimle yapıştığım,sigaranın kümülatif etkisinin zamanla doğru orantısını her defasında daha çok hissettiren bitmek bilmez basamakları iniyor . okulun arka kapısı beliriyor bu sefer, 1. sınıftan bu yana telaşla,sınav korkusuyla,heyecanla,yorgunlukla,uykusuzlukla,üzüntüyle,nadir de olsa neşeyle ama en çok da sabahları geç kaldığım için koşarak girdiğim ve okul çıkışları sevgilimin elinden tutup gülümseyerek terkettiğim. geniş açılı bir yay çiziyorum sola doğru, aştiye giden yolda ilerliyorym bu kez. bu şehirde ilk tanıştığım,her ayrılışımda ardımda bıraktığım vefalı yola. 1. sınıfta ,ayda 2 defadan her ay hiç sektirmeden düzenli olarak bindiğim adana otobüsleri ve gidişlerimin heyecanı dönüşlerimin hüznü. sonraları her ne kadar devam zorunluluğuna taklıdıysa da seyahatlerim,beni zorlamaya devam etti baba evi-anne kucağı özlemim.biraz daha sol ve gazi tıpın izdüşümü..bahçelievler kavşağı. benim içinse ilk döndüğüm günden beri hayatımın kavşağı. ilk tuttuğum yurt odası kıvamında 1,5+1 lik minicik evim,5 yılın özlemi,hevesi,hayallerini sığdırdığım evime giden beşevlerin neşeli sokağı. o sokakta geçirdiğim 2 yıl, aşıkların sırlarını nargile dumanına astığı ve benim aşkımın sır olmaktan çıktığı kafe sır.son sene,kardeşim ankarada yoldaşım oldu olmasına da 1,90lık adamı 30cmlik odaya sığdıramadığım için 2 hafta önce taşınmak zorunda kaldığım aile boyu yeni evim. ve mütemadiyen kuş cıvıltılarına mazhar huzur dolu 6. sokak...
ve 6 yıldan geriye kalan birkaç sayılı gün. sırtına kocaman umutlarını,hayallerini, asıp gelen idealist küçük kız 6 yıl sonra gelecek kaygılarını,karamsarlıklarını ve kaderciliği peşinden sürükleyerek ayrılıyor. açıkçası umduğum gibi değildi. ve anladım ki hayat umulan değil önüne konulandan ötesinin olmadığı küçük küçücük bir oyunmuş. elimde sadece sahip olduğuma inandığım birkaç gerçek dost gülücüğü,ve geçirilmiş güzel günlerin zihnimde bıraktığı lezzet.yeni bir hikayenin ilk satırları oluşuyor bugünlerde,ne yalan söyleyeyim içim biraz buruk,ruhum erik mayhoşluğunda...