29.11.2009

konuşamadıklarım

konuşamadıklarım birikti içimde, sana değil kendime bile söyleyemediğim şeyler. bana ait olup olmadığını bile bilmediğim endişelerin boğmasına izin veriyorum kendimi bi süredir. artık hiç bir şeyin tadı yok ve bize ait değil gibi. meşrulaştıkça aidiyetliğini kaybediyorum. engel olmaya çalışıyorum, bazen kendime takılıyorum bazen hayata. ağzımdan çıkan laflar yalnız seni değil beni de yaralıyor. kavgaların arasına sıkışmış sevgi tümcelerine sarılmaya çalışıyorum olmuyor.içim ısınmıyor eskisi gibi. kara bulutlardan üstüme düşüyor yüzlerce düşünce yağmur gibi. dolu gibi. deydikçe acıtıyor. acıdı diyorum, öpüp geçti desen de geçmiyor. neden hissedemiyorum, sadece ben mi?sen de hissetmiyor gibisin. inan ki suçlamak için değil ya da vicdanımı rahatlatmak için de değil. gerçekten yorulmuş gibisin. bırakmış akışına sadece yaşar gibisin. heyecan yok, umut yok gibi. geleceği düşlüyorum, korkutuyor bu beni. oysa mutlu olmam gerekmez miydi? bu satırları nasılsa girip okumazsın diye yazıyorum buraya. ve az önce açtım bana yazdığın ilk mektubu. 4 yıl önce sakladığım klasörün içinde öyle duruyordu. başlığı ''bizim''. ben okudukça gözyaşlarım aktı.bi daha okudum sonra. seni hatırladım, kendimi. nasıl da tedirgindim değil mi? sen nasıl da güçlüydün, ve ürkmüştün beni kaybetmekten. onca zaman sonra ben yanındayken. ama güçlüydün işte giderdin biliyordum göze alamamıştım o zaman beklemeye koyuldum. bekledikçe tanıdım seni tanıdıkça sevdim. sonra an geldi ki ayrılma haktı, haktandı..vazgeçemedim. onca şeyi düşününce şimdi, ben.. seni seviyorum. bu değişmedi ama herşey değişmiş gibi...

yazının sonunu okuynca sanki aydınlandım,bulutlar dağıldı, umutlandım,sakinledim. sanki ellerin sırtımdaymış gibi..demişsinki

''Dersin ya bana “beni hep sev” die “beni birakma” die. Birakmam hic severim hep kalbinde kendimi gordukce, hissettikce. Aksini sen de istemesin zaten ben de yapamam. İnsallah bitmicek o heyecan tutku, donem donem sakinlesse de. Sakinlesip sonra kabaracak tertemis kocaman dalgalar olusacak hep. Bize ait, bizim emek verdigimis dalgalar. Sonra denizin sakinligini ozliyces belki. Olsun okyanus bize ait deil mi?''

yine dalgalar olcak değil mi? bizim emek verdiğimiz..evet sevgilim okyanus bizim....

28.11.2009

nişan pastası

telefon konuşması...
_emrah (sevgilim olur)annem pasta için fotoğraf istiyor
_ne fotoğrafı, ne!! pasta mı??
_hmm pasta noldu ki?
_ su kılıçla kesilen katlı şey mi? böğğ biz mi kesicez?? herkes de bize bakıcak di mi!!!!!!
_hıı emrah 7 katlı yaptırcaz.. yusufun(kardeşim olur) odasından da bi kılıç çarparız artık puhahahahhahaha..........
_ne dalga geçiosun be
_emrah!! ev nişanı bu yaa ne katı ne kılıcı öylesine bi pasta işte dikdörtgen falan......

bu sabidik diyalog geçeli bi kaç gün oluyor. annem aradı az önce hani fotoğraf dedi. aa annecim ben onu unuttum kalsın artık nasıl vericem siz de gittiniz zaten dedim ama, kızım mail die bi şey var dedi annem.
iyi hoş da annecim ben sana nasıl foto göndereyim. şimdi göndericem.. ya arka planlar yapılan seyahatleri ele veriyor ya pozisyonlar falsolu. bi kısmında masalar tehlikeli donatılmış kiminde ellerde sigara.. zaten çoğu da birbirimize yapışıp kafalarımızı cep telefonu vizörüne sığdırmaya çalıştığımızdan insan içine çıkmayı bile haketmiyor. ee nolacak şimdi. emrah da memlekette.burda olsaydı çekiverirdim tripotla şöyle düzeyli ilişki fotoları. benm fotoshop bilgim hala kırmızı göz seviyesinde:) imdaaat!!!!!

bugün bayram

Tek başımayım. Penceremi açtım içeri kuş sesleri doldu. kasım soğuğunu kıran bir güneş var. Giriş kattaki evime girmese de yarı çıplak ağaçların solgun yapraklarını taçlandırmaya yetmiş. Odamdan onları izliyorum. Annemleri sabah Adana’ya uğurladım. İçimde kalan burukluk şimdi yerini huzura bıraktı. Sanki evrende yokmuşum gibi. Sanki, sadece bir yansımaymışım gibi, misli yalnızca bir ışık huzmesi.
Misafir,telaş,kalabalık yok bu gün. Ve ben toprağın,hayvanları,gök aleminin bu günü nasıl kutladığını fark ediyorum . Bugün bayram... kutlu olsun...

23.11.2009

Herkesçe Bir An

Geceyi severim. Herkes evine çekilir,sokaklar boşalır. Ev ahalisi odalarında, uyku mırıltılı nefesler alır. Orda olduklarını bilmek rahatlatır beni. Mesaisini tamamlamış televizyon siyah yorganını çekmiş uyurken salona giderim.Elektiriği daha fazla rahatsız etmeden otururum boş koltuğa. Bildik cesametini yitirir gözümde eşyalar. Yabancılaşır. Pencereyi aralarım ,serin hava içeri dolar. Deriiiin bir nefes....Saatin ılık sesini dinlerim,o kibar tıkırtı sakinleştirir beni. Gözlerimi kaparım. Tik takların hipnozuna teslim olurum. Uzaktan geçen arabaların motor gürültüsü dokunur kulağıma. Sokağa düşmüş adımlar, önce yükselerek sonra alçalarak eşlik ederler bu perküsyona.Mutfaktaki buzdolabının sesi kesilir birden. Uyandığımdan beri kulağımda var olan uğultuyu o zaman farkederim. Başımın hafifçe zonkladığını,gözlerimin yorgun ve ne kadar ağırlaştığını. Karanlığı sever gözlerim. Biraz alışınca kirpiklerimin arasından çıkar. Yaramaz bir çocuk gibi etrafı görme çabasıyla sağa sola bakmaya başlar. Sokak lambalsı cama vurur gece yarısı olunca. Davete icabet eden gölgeler çıkar köşelerinden saçlarını düzelterek. Gecenin bu seyrü sefrini izlerken uyku bastırır. Artık vücut saatim yavaşlamış,dinginlik tüm bedenime yayılmıştır. Yüzümde yorgun bir gülümseme belirir. Rüya alemine dalmadan önce bir şükür uçar gökyüzüne. Herşey için teşekkürler....

19.11.2009

dördüncü yıl

geçen sene yazdığım yazıyı hatırlıyorum. bitlisteydim,sağlık ocağında yazmıştım. ilk defa ayrı kalmıştık bir yıl dönümünde. çok üzülmüştüm. bugün üstünden tam bir sene geçmiş. hayatımda ne kadar çok şey değişti o günden beri düşünüyorum da. ahlatta bir buçuk ay kaldım. adanada diyaliz hekimliğine geçtim 6 ay. sonra hacettepe mikrobiyoloji, 3 ay da ankarada çalıştım ve ardından istifa. ve işte şimdi ankarada evimde ders çalışarak geçiriyorum günlerimi. hem de bonusu annemler yanımda.
ve bugün bizim yıl dönümümüzdü. gündüz kuryeyle bi paket geldi. içindekinin ne olduğunuz anlayana kadar epey uğraştım. ama o kadar uzun sürmesinde haklıymışım. zira daha önce hiç yenebilir çiçekler almamıştım. bir ayıcığın kucağında kocaman bir sepet ve sepetin içinde üzerine kırmızı güller saplı çubuklardan yapılmış bir demet. kırmızı güllerin hepsi minik browni. kırmızı kekle gül şeklü verilmiş. o kadar sevindim ki 50 çeşit fotoğraf çektirdim kucağımda ayıcık elimde ısırılmış güllerle:) sonra ona uzun bir mektup yazıp aldığım hediyeyi paketledim. traş makinesi aldım ki benm sevgilim biraz uykuya düşkün,sabahları kolaycacık traş olsun geç kalmasın diye. kuaföre gittim, sevgilin sana bir kez daha aşık olacak fönü ben çekiyorum diyecek kadar iddialı bir elde saçlarım cidden uzun zamandır olmadığı kadar güzel oldu. eve geldim,biraz ders çalışayım 6 gibi hazırlanırım diye masanın başına oturdum. ama ne mümkün,sanki ilk buluşmamız.. içim içime sığmıyor,bi gözüm mütemadiyen saatte nihayet beş buçuk oldu da kalktım. dün bütün ankamalli dolaşıp sonunda bulduğum elbisemi giydim üstüme. saçlarımı düzelteyim hangi ayakkabıyı giysem derken makyajımı yapamadan geldi sevgilim. bana geçen gün vitrinde görüp de çok beğendiğim ama almadığım bir çanta vardı onu almış. çok güzel... hemen içini doldurup taktım koluma.
önce güzel bir yemek yedik,tabii yine bi süre adres aradık,bizim olmazsa olmazımızdır:) sonra november die bir pub,jaz müzik yapıyor çarşambaları,oraya gittik. rezervasyon yazan masa bzimdi,ve diğer masaların tümü de boştu:) oturduk, yarım saat sonra mekan dolmaya başladı. 10 buçukta grup çıktı. jaz onun müziği. ben içinse en azından rahatsız etmedi. sohbet ettik, güldük, hayal kurduk... sonra beni eve bıraktı. işte şimdi ben yatağımın üstüne oturmuş bun ları yazmaktayım. uykum geldi ve gözlerim acıyor. bugün çok güzel bir gündü. ve her seneyi sana anlatmak niyetiyle sevgili blogum,iyi gecelr...

15.11.2009

gündönümü

git gel. hayatın ortasına dikilmiş yaramaz sarkaç böyle buyuruyor. git gel, mutlu ol üzül, başarılı ol kaybet.. ne o sarkaç duruyor ne de biz onun hükmünden çıkabiliyoruz. güzelin gölgesinde saklı çirkinlik. sevginin arkasında duruyor nefret. kavuşmanın cepleri kesilmiş hasret biletleriyle dolu. ya sonsa? misal ölümse? sallanmaya devam ediyor inatçı sarkaç. ona da zaman diyor. o saniyelere deyiyor sen unutuyorsun. her gün mutlak dönüyor. bugün bana mutluluk olarak döndü. teşekkürler sarkaç........

12.11.2009

dondum ben :(

birini çok özlersiniz de özlemekten yorulup ondan soğur musunuz? çok seversiniz ve sevginiz havada kalırsa sevdiğinizi unutur musunuz? tam çözülecekken,ona, kendi bedeninize izin verecekken..ruhunuza giydirdiğiniz çelik zırhları birer birer sökecekken, en ufak bir rüzgarla yeniden kabuğunuza sığınır mısınız? bi ben değilim değl mi bu kadar anormal. bi benim sevgim değil di mi bunca yakıcı ve yıkıcı? sevmek acıta acıta bi bana mı yoksa nedensiz yere. ben yıldım artık. dermanım kalmadı kalbimin peşi sıra sürüklenmekten. hayat neden bu aralar hep acı acı acı................................................

11.11.2009

iyiki tıp okumuşum iyiki 6 sene okumuşum

çok sıkıldım. canım aylak aylak gezmek istiyor. akşam nerde ne yiyeceğimizi bilmeden sevgilim ve arkadaşlarımla buluşmka istiyor. yemeğin üstüne güzel bir nargile çakalım istiyor. sonra arkadaşlara veda edip sevgilimle başbaşa bi yerlerde bi şeyler içmeye ya da sinemaya gitmek istiyor. sonra gece serin havada el ele yürümek istiyor. eve dönüp çay demlemek istiyor.o saatte birileri çat kapı çıksın gelsin oturup muhabbet çevirelim istiyor. ellerde sigaralar,zararlarını umursamadan dumanları savurmak istiyor. acıktık mı ne deyip nöbetçi köfteciye gidip ekmek arası köfteleri acı turşuyla götürmek istiyor.sabaha az kalmışken saatler uykuya dalmak istiyor.dalarken hiç bir şey düşünmemek istiyor.ertesi sabaha erken kalkmak zorunda olmamak, kısıtlanmamak istiyor. yeniden öğrenci olmak istiyor. tıpçı da olsa:) üniversiteye geri dönmek istiyooooooor:(
artık hiç bi şey eskisi gibi değil. dün mesela sevgilim bizdeydi. akşam yemeğine geldi. annemler de burda. bi de kuzenmim geldi. tvde geniş aile,konsepte uygun. sohbet ettik. çay içtik.. ee diyeceksiniz.. eesi yok işte. eesi sıkıcı. kısıtlı. ne bileyim. öyle işte.

8.11.2009

simit

Bir küçük halkadır herkesin hayatına bir yerden takılmış. Susamı ömrü hayatında mutlaka bir dişe yapışmış.Vapurda kuşlarla,denizde balıklarla, tenefüste dostlarla,akşam eve dönünce annemle paylaşılmış..

Sokakta oyunu böler karında hafif açlık. Yanında soğuk ayranla bir simitçi arardık. Bulduk mu keyfe sual olunmazdı bizden. Akşam üstü buluşmak üzere evlere dağılırdık.Güneş öğle vakti göğe yükseledursun,bizler gözlerimizde uyku,rüyalara dalardık.

Parklarda bir bekçi bir simitçi amcalar,okul kantinlerinde yarısını böler teyzeler. Sahi bizim vaktimizde ilkokulda yarısı satılırdı. Yanında beyaz gazozla derste aklımızı çalardı.

Lise çağlarında okul çıkışı,sırtımızda çantalar. Acıktık mı ne ,bugün benden diyen ısmarlar. Gazete kağıdına sarılmış simitler elimizde, afiyetle yürürdük evlerimize.

Mahalle aralarında başlarında tepsiler.Hiç analayamasam da bilirim sıcak simit derler. Yetişmek için elinde üç kuruş bozuk parayla, başlar uzatılır camdan simitçi bir dakika.

Gurbette onsuz olmaz,üniversitelinin en önemli gıdası. Her gün eşlik eder olsa da olmasa da parası.Öğrenci evlerinin gariban sofrası. Bir tulum peynirle olurdu bize anne kahvaltısı. Simit saraylarında şanıyla tepsilerde salınır, akşam pazarlarında beşi bir liraya satılır.

Görünce anladım Ankara’da kavruk teni esmer, tadı buruk.Adanalı mayasına naz niyaz katarmış meğer, dokunsan sanki pamuk.Sevmedim tadını evvel, ah dedim bu gurbetlik. Büfeci dedi, al bu derdine iyi gelir.. Üçgen peynir derman oldu bana geçti o burukluk.Bazı gün öğle yemeği oldu karnımızı doyurduk. Bazı gün yalnız içilmez ya, çaya eş oldurduk.

Okul bitti mesai başladı derken.Kimler geçip hayatımızdan neler giderken. Bir gün dertlendim güne. Eskilerden kim kaldık,hayat telaşı işte..Ya haklısın dedi, göz kırptı bir güneşli öğlendi.Bir de baktım, eski dost vefalı ve hala elimdeydi.

Bu hikaye anladım ki böyle sürüp gider .Ne damağımdaki tadı, ne hatırası biter.

5.11.2009

ben her zaman mutsuz olurum

hep bir nedenim vardır. hayatı kendime her durumda zindan ederim. omuş şeyler bir tarafa olmamış hatta olup olmayacağı belli bile olmayan şeyleri bile kafama takarım. her kesle kavga ederim böyle zamanlarda. telefonda en yakınlarıma çatarım. şiş karnım,oburluğum,uykulu uyuz gözlerim ve her daim göreve hazır depresif ruh halimle ben işte yine pmsyim...

2.11.2009

istifa ediyorum

bugün bir delilik hasıl oldu bana. bi anda. aslında haftalardır beynimin bir ucundan başlayıp epeyce yol kateden o habis ruhlu düşünceler egemenliği ele geçirdi. hastane laboratuarından bölüme giden yolda, hızlı adımlar ve karışmış bir suratla çıkarken buldum kendimi. sonra bölüm başkanının kapısını çalarken, evet hocam nerden bildiniz? derken, üstümden kalktıktan sonra ne kadar da ağır bir yük olduğunu anlarken, laboratuarın sote bir köşeciğine sinmiş bundan sonrasını düşünürken. akşam çıktığımda saat altıyı geçmiş hava kararmıştı. ilk defa bu kadar geç çıkıyorum dedim kendi kendime. arabanın kontağını çevirdiğim anda radyodan yayılan yüksek rakımlı sesi bertaraf edip otoparktan çıkarken de ekledim. ilk ve son defa...
bizimkilere nasıl bir konuşma yapacağımı düşündüm yol boy. tıkalı trafik ilk kez işime geldi. tartışır mıyız? kesin kızarlar.. napiim benim hayatım bu.. belki de biraz daha bekle derler. ama konustum artık hem de bölüm başkanıyla.
evet özellikle de onla konustum ki, geri dönüşü olmasın. bi de ben de sanki üzerimde bi emekleri varmış ya da ben onlar için çok önemliymişim gibi bir vicdan muhasebesi falan. aman neyse, eve geldim bizimkiler ver yarın istifanı,keyfine bak dediler. sevmediğin iş yapılmaz bir ömür, istediğinlana kadar çalış dedi babam. annem biraz daha endişeli, iyi çalış nisana istediğin puanı al deyince babam sık boğaz etme, kısmeti ne zamansa o zaman olur dedi. ben de bi mutluluk bi ağlama isteği:)
yatıyorum şimdi. yarın istifa dilekçemi verip,dekanlığa bana verdikleri maaşı, yemek kartını vs teslim ettikten sonra evime dönücem. masamın başına, hayallerimi gerçekleştirmeye...

not: babam dedemin bakıcısına fal baktırmış bugün. fincanı açar açmaz senin kız iş değiştiriyor demiş kadın. tam da benim hocayla konustuğum saatte.