31.01.2009

turuncu düş

karanlık sızıyordu kapalı perdelerden. karanlık ağzında çeviriyordu moru. tadına varmak için dilinin üzerinde gezdiriyor, sakin sakin çiğniyordu. mor bitiyordu git gide. duvardan sarkan iki kırmızı ateş gördüklerini mübalağalı bir dille anlatıyordu duvara. duvar anlatılanları tahayyül ediyordu,giderek büyüyen gölge oyunu bi alçalıp bi yükseliyordu. yere düşmüş turuncu en yakın tanıktı olanlara. üzerine düşen damlaları içiyordu yudum yudum. tuzluydu, tuzu çok severdi turuncu. evrenin üzerindeki en eski müzikali dinliyordu. şiddeti artıyordu giderek ve şiddtlendikçe derinine işliyordu üzerindeki toz zerrecikleri. artık ona ait birer parça olmuşlardı, o olmuşlardı. içinde taa en içinde hissedebiliyordu minik zerrecikler ılıktı. ezildi turuncu büzüldü turuncu. düşündü turuncu. güdülerce tutuldu silkelendi turuncu.o günden beri hep düşledi turuncu.
iki beyaz kol hatırlarım yere uzanmış. ve buğday renkli el diğerinin üzerinde sımsıkı

28.01.2009

kadınlar.....

ateşim çıktı öğlen saatlerinde. masanın başında direnmeye çalıştım bi süre, olmadı. en iyisi biraz dinleneyim deyip yatağa uzandım. adanada bu gün güneş var, ben odamda bi yandan klima bi yandan elektrikli ısıtıcı çalıştırıp üzerime battaniye örtecek kadar üşüyordum. uyumuşum. uyandıktan sonra annemin yanına gittim. yemek yiyelim mi dedim. annesinin çorbasıymış bulgur aşı, senede bi defa yaparmış. yedik beraber. o sırada dayımla küçük teyzem geldi. hastaneden bugün çıktı. evine gidecekmiş. şaşırdım. sevinsem mi gitme desem mi bilemedim. ben bizde kalır diye düşünüyodum. 1 senedir evine gitmedi, dedi dayım. teyzeme baktım, evime erzak aldık şimdi gidip onları yerleştiricem dedi. heveslenmiş gibiydi. sustum. daha erken teyze bir süre daha bizle kalsan diyemedim. sonra yine gidemez, belki iyileşemez diye vazgeçtim. onu evinden en son çıkartan ablasıydı. hemen hemen bi sene önceydi. komşusu telefonda bi haftadır dışarı çıkmadığını söylülyordu. uzun süredir hiç birimizle görüşmüyor, gidenleri evine almıyor telefonlara çöıkmıyordu. küsmüştü yine bi şeye. teyzemdi bu hep küserdi. üstelik küstü mü herkese birden küser uzun bi süre de kimse onu ikna edemezdi. bi bayram günü büyük dayımlarda karşılaşmıştık. elini öpmeye kakltım, 13-14 yaşlarımdayım, izin vermedi. annemle küstü o zaman.oysa ben onun elinde büyüdüm sayılırdı. herkesi severim ama benim kuzum başka die severdi beni. çok severdi.afalladım, üzüldüm, ne yapacağımı şaşırdım. o zaman anladım teyzemi anlamaya çalışmanın boş olduğunu. onu öyle kabullenmek gerekti. bi kaç aylık bi evlilik ,boşanmayla nihayetlenen. sonrası yalnız bir hayattı onunkisi. son senelerde iş yerinde yaşadığı problemler, geçimi zor kişiliğiyle beraber hayatı kendine, etrafına zorlaştırmaya devam ederken birden herkesten çekti kendini. öyle bi çekiş ki ne yapıldıysa nafile. en sonunda o telefonun geldiği gün yine kapıyı bilerek açmıyor diyip tam dönecekken dayım, içine düşen bi şüphe,çilingircinin metalik sesi ve pislik içinde bomboş bir ev. duvarların nemden karardığı, kokunun yeni ev sahibesi olduğu bir yer ki günde üç kez yerleri silen teyzemin evi demek ne mümkün. büyük teyzemle dayım tüm evi aramışlar, m...... nerdesin??? m........ ne aradıklarını bilmeden ölüsünü mü bulacaklarını bilmeden nereye baktıklarını bilmeden öyle deli gibi evde koşuşturmaya başlamışlar. artık odalar kapı arkaları yatak altları... askılıkların arasında oturmuş, başını dizlerine dayamış, uzamış saçları bakımsız yarı boyası gelmiş bi halde bulmuş ablası. elini uzatmış çıkatmış. elinde elbise askılarıyla,kir içinde,zayıflamış,ıslak kıyafetleriyle öylece odanın ortasına açık gardırobun önünde ikisini düşünüyorum. düşüncem bitiyor sanki. yaşanılanları, anlatılanların ne kadarda biri olduğunu öyle iyi biliyorum.ama sormuyorum. teyze naptın öyle görünce naptınız ne dediniz o naptı nasıl olur kardeşin...offfffff....

psikiyatristler majör depresyon dediler. halusine bi harunla beraber hastaneye yattı teyzem. bu gün evine gitmek üzere heyecanla kapıdan çıkarken ,kapıdan giren büyük teyzemle karşılaştılar. büyük teyzem evin en büyüğü en çilekeş kadınıdır. babaları erkenden ölünce 9 çocukla genç yaşta dul kalan annesine okulu bırakıp yardım etmek zorunda kalmış. biz çorbayı ısıtırken teyzen gelicek dedi annem. yaaa dedim. keşke çağırmasaydın. zaten anlattım her şeyi dedi annem. sevgilisini biliyor muymuş? yok dedi annem nerden bilsin. gözleri yine nemlendi.
anneme içim sızlayarak baktım. bütün eklem yerlerinde acı biber sızısı şişlikleri, tansiyonu, diyabeti aile yadigarıydı. bütün olayların ortasına en küçük olmasına rağmen düşmüş, hep o çözmüş, hep o tamponlamış, babamla beraber taşımıstı pek çoğunu senelerce. acılar, sıkıntılar üstüste gelince.. anneciğine hep derdi iyiki yoksun anacığım. bunları görmedin. peki ya ben anacığım, senin bu halin....
anneannem,annem 20 yaşındayken ölmüş. kanser hastasıymış, yoklukta, sefalette, acılar içinde. anarşinin ortasında bi evladını kurban verdiği kör kurşun diğerini tek gözünden etmiş.küçük teyzem o zamanlar ilk depresyon atağıyla hastanede yatarken, gazeteci olmak isteyen küçük oğlunu, kayıt yaptırmaya gittiği iletişim fakültesinin bahçesinde linç edip öldü bu diye attıkları anda bulan polislerden gelen habere daha fazla dayanamamış...
büyük teyzem ..önce kocasının kendine attığı dayaklara sonra oğlunun gelinine attıklarına yandı canı. gelinliğinde de geliniyle de dişinden arttırıp, tırnağıyla kazıdı kumar borcu ödedi. bitmedi. önce kocası sonra evladı tüketti.onca parasızlığa taktığı kumar borçları,hacizler yetmedi, bi de evli bi kadınla ilişkisi başladı.bu kaçıncı kovuluşu sayamayan gelin kız çocuğunu alıp evden ayrılmış. haber geldi, sakın dönme dedik. biz sana destek oluruz sakın dönme.kime kızacağımızı kime üzüleceğimizi şaşırmışken biz çıkıp geldi.yok yemem dedi, zayıflamış. oturduk ben çay alıp içeri geçicektim. teyzeme baktım, gözlerine. orda duran yaşı gördüm. öylece duruyordu. içim kırıldı. çayı taşırmışım. annem seslendi. kızım yeter doldurdun. ben ..içeri geçiyorum ,ders çalışcam...deyip odama geldim. gözünün yaşı kurumamış teyzeciğim demek istedim. sarılmak istedim. ama diyemedim. sustum.....

20.01.2009

hüngür fışır


hiç böyle bi niyetim yoktu blogu açarken. taa ki minik faremin bıraktığı yorumu okuyana dek. şimdi iki gözümden fışkıran yaşların arkasından bulmaya çalışıyorum tuşları. o kadar özledim ki hepsini. geen sene bu zamanlar acildeydik. belki bu gün bu saatte gece nöbetine gelmiştik.eğer öyleyse akşam yemeğini yemek için hepimiz intern odasına doluşmuştuk muhtemelen.. oysa sırayla gitmemiz gerekirdi. birimiz eksikken yemek içimize sinmez genelde herkesin toplanmasını beklerdik. ve genelde de hep beraber yerdik. o beyaz köpükten yapılmış garip yemek tabakları plastik çatal bıçaklar... esinim yemeğine sonra devam etmek için üzerine yazdığı notlara hala gülüyorum. az sonra.. devamı gelicek.. esin :) kantine koşardı birimiz bi şişe zero plastik bardaklarla. alkış kopardı kapıdan girince. çok şakşakçıydık :) ve de gürültülü. bi gün tost yicez , kantinde o güne kadar kaşarlı tostun dışına çıkılmamış bizim kızlar kantinciye ayar vermiş adam yemekhaneden sucuk getirmişti. :) biz genelde öğünlerimizden birini illak ki dışarda yerdik ya da dışardan getirtirdik. üç güne bir muhakkah burger, kuş-kaş ve iskender internlüğümün en çok hatırladığım mönüleriydi. gerçi ben kaşarlı yerdim. kuş-kaş kızların vazgeçileziydi. genelde cananla özlem aynı şeyleri severlerdi. mesela biri pide biri iskender istemiş. ymekler yenirken ''bebişimm.. seni mutlu etcem şimdi ben'' derdi biri. elinde koca bi dilim pide ya da çatal dolusu yemek diğerinin ağzına uzatmış. tabii ki hiç naz yapılmazdı. herkesin kendine has bi sevinme hali vardı. mesela iremi mutlu etmeye bayılırdık, sevinince minik fare ol şimdi derdik hiç ikiletmeden olurdu:) çoğu gece girdiğimiz tatlı krizleriyle livaya verilen pasta siparişleri sayesinde livanınn gece en son saat kaça kadar açık olduğunu öğrenmiştik. her gece nöbetimiz parti gibi geçerdi. hastaların azaldığı saatler gece 2 gibi biz odada toplaşıp gülnihalin laptopundan müzik dinler, dans ederdik. kıdemliden izin alır genelde gülniyle canan markete gider bir yığın abur cuburu toplayıp getirirlerdi. hepimizin ne sevidğini bilir muhakkak en sevdiklerimizden bi şeyle alırlardıo. mesela bebişlerimin çoğu baharatlı cips sever bana da elma suyu getirirlerdi. beni kapı dansına çıkarırlar sonra dayanamaz önce özlemi partner olarak gönderir ardından hepsi dökülürdü küçücük odanın ortasına. sevdiğimiz asistanlara nazımızı geçirir sevmediklerimize toplu tepki alırdık. bi gün ben salak bi asistanla 4. nöbetimi tutacağımı öğrendiğimde (ftrci) ağlamaya başlamıştım :D sonradan odalar değişip başkasıyla çalışacağını öğrendiğimizde ki sanırım iremdi, kendi için üzülmemiş de benim için sevinmişti. hep kollardık birbirimizi. bir aradayken bize bi şey olmaz derdik. olmadı da. esinim en son ankarada buluştuğumuzda ben yaşadığım problemleri anlatırken '' eskiden bir aradaydık kolaydı, şimdi her kes tek tek savaşıyor'' dedi.(doğum gününde bile kendi arayıp kutlamak ister misin diycek kadar düşüncelidir,yoksa ben hiç unutmam :) ya nerden nereye.... ne anlatıcaktım ben ne diyodum off. evet geçen sene bugün ben muhtemelen yorgun ama çok mutluydum. bugünse hepsini çok özlüyorum...

19.01.2009

elma ıhlamur tarçın karanfil

selamlar...
uzun zamandır, net bağlantımla ilgili bi nedenden dolayı yoktum. beni merak edenler olmuş, af buyursunlar.
adanadayım, hava en fazla yağışlı oluyor efedim. diyaliz kursu müthiş. 8 de başlayıp en geç 10:30 civarında bitiyor. bölüm şefi ve bizim hocamız. zenci. hem de afrika zencisi. yani göç etmeyenlerinden. sudanlı sanırım adı sıdduk mommin yani sıddık mümin. telaffuzu, tonlamaları çok eğlenceli. hastalarla diyaloğu falan adsam kısa ve net. durum sormaya gelenlere hocanın cevapları o iyi öbürü kötü şeklinde. tatmin olmayan hasta yakınları da bu değilşik kişilik karşısında bize oldukları gibi ısrarcı olamıyolar. grup 8 kişi. bi kısmı evli çocuklu. en küçükleri benim. bi cuma abi var.. bomba. tıp faültesi formatı o kadar standartmış ki hangi fakültedensin, kaç sene önce mezun olmuşsun hiç değişmiyor. hoca visit esnasında soru soruyor, cuma abi- 50 yaşlarında,şiveli konuşan, kendi haline bi adamcağız- bilse de bilmese de atlıyor. hoca sıkıştırıyor anında laf değiştiriyor. yani tipik bilmez ama sallar üstlik de öyle profesyonel sallar ki hoca sinirlenir sinirlenir en son noktada anında lafı hocanın söylediğine getirir ve hocanın içinde patlar.öğrenciliğini tahmin edebiliyorum.neyse amacım kurstaki kişileri tanıtmak değil en azından be sefer.
her gün eve öğlen saatlerinde geliyorum. odama geçiyorum. annem ne yazıyla ne alaka diyebileceğiniz başlığı açıklayacak bi güzel çay getiriyor. kokusu yumuşacık. sonra ben kendime bi sabahlık aldım ki şeker mi şeker bir mor üstelik polar. giyiyorum yumuşacık. ayaklarıma canan bilir üzeri bebekli patik çoraplarımı geçiriyorum. nedense bi küçük kız çocuğu modunda olmaa çalışıyorum. neyse zaten içime de giydiğim ayıcıklı bilimum pijamayla tamamladığım kombinasyon dahilinde başka bi şeye benzeytilmem pek mümkün olmuyor. sonra derse başlıyorum. çalışıyorum çalışıyorum çalışıyorum...evet burada ilginç bi şey yok. ha kilo aldım. gerçi buy da"ilgin.ç sayılmaz çok olağan bi süreç ama olsun. işte bugün mesela kendime yulaflı mısır gevreği aldım ama çikolatalı :) durum bu yani :)
arada çok sıkılıyorum yürüyüş bandına çıkıp koşuyorum bazen yürürken ders çalışıyorum ara verip deli gibi odada zıp zıp kabile danslarını amdıran figürler sergiliyorum. bazen mekik şınav falan:) yani çok atipik gelebilir ama tipik bir tus öncesi sendrom. bi arkadaş kurstan -kendsi erkek- ne kasıyon yaa bırak bak ben kaç kilo aldım hiç takamam bunları ders çalışıyozz diyor. ama ben kilo alırsam hiç çalışamam dedim. ne alaka dedi, moralim bozulur bu kez kafamı buna takarım dedim. meğer daha öçnce dersaqneden de bi kız arkadaşı benzer şeyler söylemiş. kız mantığı.. :)
sonuç: bu başlığın sebebi efenim şu an dibini gördüğüm bazılarının vazo iddialarına muhattap kalan kupamın içindeli mis kokuılu çaydı. kış çayı, lütfen deneyin hem çok lezetli hem çok faydalı.
bir buçuk litre suya bir adet elma(dörde bölünüp), 5 adet karanfil, bir adet çubuk tarçın ve bir avuç ıhlamur. sevgiler....

7.01.2009

ya ne kadar garip şimdi ben nerdeyim biliyo musunuz? adanadayım numune hastanesinin diyaliz ünitesinde dr odasında bir sürü dr arkadaşla tamda 5. sınıf stajerlik günleri modunda çekilen fotokopi notlar ve çıkmış sorular, el yazısı :) ve tabii dr odasıı uyduruk bilgisayarları olunca bana ilham geliveriyor ama evde devam edicem :)