28.06.2010

Babam'a Mektup

iyi akşamlar babacığım...
nasılsın bi'tanem,canım,yakışıklı babam,yanakları pamuk,elleriyastık,kalbi kocaman adam. merhamet dolu,sevgisi dünyalar kadar,kucağı dünyanın en güvenli ve huzurlu yeri olan sevgili babacığım. kalbimin ritmi,gönlümüntitrediği,dilimin gece-gündüz,üstüne toz konmasın allahım ,diye dualar ettiği..canım, canımın içinde can, bana sevmeyi anlatan,duayı öğreten, masallar okuyan,gezmeye götüren ,ne istesem alan...koruyucum,hastayken baş ucumda duran bir bardak suyum, korkarken yanımda sarılıp uyuduğum,haksızlığa uğradığımda arkamda dağ var gibi durduğum, kızdığımda dilinden merhameti duyduğum...şefkatlim,hiç kimseye diş bilemeyenim, her kese sevgiyle eğilenim, bulduğu her boş keseye kendinden ekleyenim,kendine çöp atanın yoluna gül bezeyenim....heybetlim, heyy!! diyince titretenim, olmasa da var zannedilenim, bir tek O'na eğilenim, bir tek O'ndan çekinenim, gerisi boş diyenim, kendini tesli edenim, bu teslimetle güçlenenim...Şemsim, güneşim,ışığım,ziyam...her kayboluşumda aynam,karanlıkta parlağam,yorgun gözüme gün karam, fitnede tutunduğum kayam, şerefsizliğe savurduğum hayam...hafızam,güzel günle dolu torbam, senin sevginle taşmış dünyam,tatlı dilinle duymuş klağam,seni özlediğim her akşam..suyum soğanım,aşım,boş testimi dolduranım,aç karnımı doyuranım,solmşsa benzim sararıp solanım,neyin varsa paylaşanım,paylaşmayı anlatanım...öğretmenim,bu dünyayı gezdirenim,yollarda iz sürdürenim, arabaya bindirenim,yalın ayak yürütenim,hepsini bil diyenim,bu dünyayı sevdirenim,sonra yaka silktirenim,'ahh'larımı işitenim,sonsuluğu gösterenim,gerçeği bize öğretenim...şaşırtanım,bunca insan sevgine hayret içinde bırakanım, merhametin ucunu sonsuzluğa sarkıtanım,deymeyecek yüzsüzlerin saçlarını okşayanım,ihanete uğrayıp da hıyaneti unutanım,ne çok tahtlar kurmuşsun,garip kalplerde yaşayanım...fakirim,hiç istemedin zenginliği bilirim,ziyafet sofralarını fukara çorbasına değişmeyenim,mazlumluğu en büyük ziynet edinenim, mertliği hiç bir pula değişmeyenim,elinde olsa da olmasa da gönülde hep zenginim...zenginim, bu dünyalık ölçüsüz sevgilere sahibim,,rabbinin dara koymadığı,darlığadüşürmeyenim, her zaman eksilmeden artan bereketlim...babacığım,Sadullah'ın arslan oğlu, eşinin biriciği,oğlunun yiğit babası, kızının herşeyi... her tanıyanın kalbinde yer edindiği,dünyanın her köşesinden dualar edildiği, herkesin dilinden razı ol rabbi dediği, mertliği,adamlığı,rengarek kişiliği,şairliği,dilbazlığı,musıkişinaslığı,unutulmaz arkadaşlığı,leziz sobetleri,bitek bize mi? herkese gösterdiği babalığı...babam, babacaığım,canım, herşeyim. ne biliyorsam-işe yarar- senden öğrendim. ömrüm sana feda olsun, allah senden razı olsun, bana senin kızın olma şerefini bahşetti ya,on binlerce şükür olsun. dua eder dururum,bir gün kızın sana layık olsun.

16.06.2010

canıma...

ruhumun sahibi, gönlümün safran çöllerinde parıldayan gecesi. eşim..eşsizim...hayat bana bir yol çizdi 27 sene. var olanıma da yitip gidenime de şükürler olsun. beni bir taş değirmende öğüttü inceden,incitmeden. kaba tohumlarımı nazlı zerrecikleriyle süzülen beyaz bir una dönüştürdü. sana pişirdi hayat beni, güneşiyle. suladı,yağan rahmetiyle. yaraladı kimi zaman,esen sert yeliyle. bilmeden her yarımdaki yarayı,ağlarken acıyan canıma,bilseydim hiç ağlar mıydım her bir damla gözyaşım beni yaklaştırmış ''canıma''...bellediklerimi ezber ettim sayende. aklımla yüreğimle çarptım ,böldüm bi daha yanlış yapmayım diye. sayende bir düze çıktı ömrüm, vesile eden sağolsun. yürüdüm kendimi yaralamadım artık,elim senin elindeydi. bana düşmeden de adım atılacağını öğrettin sen. kendime çukurlar açmadan,üstüme toprak atmadan. kendimi acıdan acıya vurmadan da göğüslemeyi öğrettin hatalarımı. ya 'yanılma' ya da 'yadsıma'mayı. sakin bir kararlılık ipi tutturdun elime. ne zaman sarktıysam balkon demirlerinden belime, o ipin ucunda sen ve tatlı kahverengi gözlerin. duruldum, yaramaz bir çocuk olmaktan yoruldum. hayatımın en büyük acısını yaşarken, ömür yolculuğumda en büyük taşa takılmışken. yine belirdin yanımda yalnızlığımda. el oldun kaybetmişken ben avuçlarımı. göz oldun reddederken kenbi kalbime bakışlarımı. ben unutmuştum bile nefes almayı.sen verdin,ben aldım sen verdin...ben şimdi sonunda mı,ortasında mı bilemdiğim bu yolda,hayatımın en kara-gri tonunda. hayal edebiliyosam eğer,seninle. ve umutlarımda sen. bağlandıysam yaşama sevginle,bitmez şefkatinle. aşkım,sevgilim,sevmeyi beraber öğrendiğim. ruhumun sahibi ve eşim..eşsizim..................seni seviyorum...

bir ay biterken

kalbimin dilek ağacına bağladım haziranı
sımsıkı tutup iki ucundan nazikçe düğümlediğim
30 daldan,30 gölgeye dönüştü benim beyaz kurdelelerim
çorak toprağımda
yeşillenemeden yitirdim
her bir düşen dalda bir gölgem eksildi
güneş yaktı kurudum
kalbimin dilek ağacına bağladım haziranı
ve 30 gün bekledim hazır her anını
yeşillenmedi.. yittim,ezdim kendi ayaklarımda
başkaca hain parmaklarına dokunmasın diye beyaz kurdelelerim
benim umutlarım, yaşama heveslerim
gelecek güzel gülerimdi beyaz kurdelelerim
kalbimin dilek ağacının 30 mahsun dalı
düştüğü yerden bakar bana ağlamaklı
sorar,ne kadar çorak bu toprak ne kadar yaralı
ben söylerim bir şarkı bet sesime kulak verin
ne açan güneşe döner yüzüm ne geceleyin
bana mutluluk olur mu bir tutam rüzgar
ne de sarı benizli ay çiçeklerin
bu dünya dert ve kahır ayırdı benim payıma
bekledim iyilik dolsun diye boşuna
aldığım nefesi verirken bile soruyorlar
bi daha almaya cesaretim var mı hala
her gece yatağıma uzanırken
uykusuz gözlerimi karanlığa çivilerken
sessizlik ve karanlık, ruhuma bir örtü
insan oğlunu kestiği dilim dailim ahkamlar çınlaşırken
zavallı kulaklarım bir ses işitir
karşı mahallenin köpeklerin havlaşır
içime serinlik daha bir yerleşir
sanki yokmuş karanlığın bir sonu
benimki bitmeyen bir kabus oldu
bi zamanlar prenses rüyasıyken oysa
ne bugün ne yarının sonu yoksa
kalbimin dilek ağacı ses versen
30 dalın kaçı düştü yere bilsen
kaç kaldı umudumu bağladığım
dallarında beyaz kurdelelere bıraktığım
sesimi gerisin geriye çekiyorum
ve ellerimi üzerinden ey hayat
kalbim sükut beynim yangın sonrası
küllerin savrulduğu bir kalafat
iyi geceler yer yüzü
ve mutluluklar gök yüzü




2.06.2010

haziran en sevdiğim ay

doğum günümü kutladığım için çocukken nasıl beklerdim. anne hangi aydayız, anne benim doğum günüm ne zaman, anne mayıs mı önce haziran mı??? ilkokula başlayıp da ayları öğrenince kurtulmuşları her sene terennüm eden bu suallerimden. tam o zamanlarda kardeşim doğmuştu. henüz matematikten bi haberken kardeşimin nasıl olup da benden sonra doğmasına rağmen doğum gününün benden önce olduğunu kavrayamamıştım. mayıs hazirandan önceydi evet, ve kardeşimin doğum gününü hep daha erken kutluyolardı:) renkli fasülyeden çözdüğüm yaş problemleri sayesinde duruma daha vakıf olmuştum. nihayet haziran yine benim en sevdiğim ay olabilirdi...sonra haziran ayı hep yaz tatilinin başlayacağı o muhteşem zaman dilimiydi. ilkokuldan lise bitene kadar hep haziranın bilmem kaçı beklenirdi. sonra eylüle kadar yaşanan sarı yaldızlı günler... üniversitede durum bazen değiştiyse de gene de haziranın popülerliği son final tarihi bakımından pek kaybolmadı. malum biz zavallı tıpçıların finalleri bazen temuzu bulurdu. Çocukluğumun hatırı sayılır bir kısmı adanada geçti. ve geçmekte.. yazın en yaşanılır zamanıydı haziran. akşamları çıkan tatlı esintiyle sokaklar dökülen aileler, balkonlarda toplanan komşular, kafeleri dolduran gençler, gölün kenarında konaklayan alemciler ya da balıkçılar, onlara kıyı boyu eşlik eden mısırcılar,biciciler,çekirdekçiler ve tabii aralarında hadi bi gölün kenarına inelim diyen bizler.kimsenin kimseye bakmadığı, telaşların evlerde ya da kontağı kapatılan arabalarda bırakıldığı, sosyal farklılıkların bir külah çekirdekte eridiği, kimi çizgili pijamalı kimi markalı jeanli insanlar..yani bizler... işletmelerden,restorantlardan yükselen müzikler..çekim alanlarına girdiğinizde başka başka alemlere gittiğiniz, üç dakikada bir ruh halinizdeki değişiklik ile kendini gösterirdi. bakışlar kimi zaman durgun suya sabitlenir, kimi zaman içinin kıpırtısına arkadaş olurdu tıkırtıyla karşıdaki adaya yolcu taşıyan motorlu sandallar.yaz tatilinin mahmur rehaveti henüz çökmemiş olurdu üzerimize. hafta sonları yakın yerlere günü birlik ya da bi gece konaklamalık küçük seyahatler. hafta içleri henüz yazlıklara yaylalara dökülmemiş arkadaşlarınla toplanıp sinemaya gitmek ya da o devrin meşhur caddelerinde volta atmak için toplanılırdı.lise çağlarımızda, genelde çoğunluğun diyet yapmasına rağmen,içimizden birinin, hayatı boyunca hiç rejim yapmaya da ihtiyacı olmayacak kadar zayıf birinin,hadi dondurma yiyelim demesiyle soluk alınırdı bir pastanenin önünde. Yaz akşamlarına uygun mönüler seçilirdi, hafif olduğu iddia edilen kızartmalar vazgeçilmezimizdi :),zeytin yağlılar ve soğuk çorbalar. dilimlenip soğutulmaya bırakılmış karpuzlar.akşam olurken annem babamı arar, hadi yemek hazır ne zaman geleceksin derdi . babam hep yarım saate demekle beraber takribi bir saat içinde evde olurdu.gerçi biz çoğu akşam dışarı çıkar,serin sayılacak bir yerde içecek olarak esen tatlı rüzgarı seçerek yerdik yemeğimizi. sonra bizimkiler çay keyfi yaparı, bu keyfi çoğu zaman bir dostlarıyla taçlandırırlardı.pazar akşamları balık pişerdi evde. kahvaltıda hala sucuk yenebilirdi. Adanada yazın sucukla yumurta anmbargo yerdi sıcaktan ben çocukken. temmuz itibariyle başlardı yasak.Televizonda salı geceleri sinema klubü olurdu. yıl boyu ders yüzünden izleyemediğim dizileri izleyeceğim sevincim tek tek tatile girmeleriyle havada kalırdı. tekrarlarıyla yetinmek zorunda kalırdın. her yaşın getirdiği sosyal hayat ve alışkanlıklar değişse de sabit kalırdı pek çok şey. Şİmdi salonda otururken aklıma dökülüveren bunca hayalin sebebi ziyareti çok yakınımızda, liselilerin mezuniyet kutlamaları yaptığı bir işletmeden yankılanan müzik sesleri ve arada neşeyle yükselen çığlıklar. Onca şey değişti, ,seyhan nehrini çevreleyen ışıklara bakarken düşünüyorum da onlar hala aynı. haziran ruhumun kapısında, elindeki sepette yine aynı şeyler var.bi açsam girmesine izin versem ben yine aynı telaşlar aynı heyecanlar aynı bilinmez hüzünlerle dolu bir ay geçiricem. ama almıyorum içeri. orda bekletiyorum. ona diyorum ki, haziran, bana babamı getir seni burda bekliyorum.