2.06.2010

haziran en sevdiğim ay

doğum günümü kutladığım için çocukken nasıl beklerdim. anne hangi aydayız, anne benim doğum günüm ne zaman, anne mayıs mı önce haziran mı??? ilkokula başlayıp da ayları öğrenince kurtulmuşları her sene terennüm eden bu suallerimden. tam o zamanlarda kardeşim doğmuştu. henüz matematikten bi haberken kardeşimin nasıl olup da benden sonra doğmasına rağmen doğum gününün benden önce olduğunu kavrayamamıştım. mayıs hazirandan önceydi evet, ve kardeşimin doğum gününü hep daha erken kutluyolardı:) renkli fasülyeden çözdüğüm yaş problemleri sayesinde duruma daha vakıf olmuştum. nihayet haziran yine benim en sevdiğim ay olabilirdi...sonra haziran ayı hep yaz tatilinin başlayacağı o muhteşem zaman dilimiydi. ilkokuldan lise bitene kadar hep haziranın bilmem kaçı beklenirdi. sonra eylüle kadar yaşanan sarı yaldızlı günler... üniversitede durum bazen değiştiyse de gene de haziranın popülerliği son final tarihi bakımından pek kaybolmadı. malum biz zavallı tıpçıların finalleri bazen temuzu bulurdu. Çocukluğumun hatırı sayılır bir kısmı adanada geçti. ve geçmekte.. yazın en yaşanılır zamanıydı haziran. akşamları çıkan tatlı esintiyle sokaklar dökülen aileler, balkonlarda toplanan komşular, kafeleri dolduran gençler, gölün kenarında konaklayan alemciler ya da balıkçılar, onlara kıyı boyu eşlik eden mısırcılar,biciciler,çekirdekçiler ve tabii aralarında hadi bi gölün kenarına inelim diyen bizler.kimsenin kimseye bakmadığı, telaşların evlerde ya da kontağı kapatılan arabalarda bırakıldığı, sosyal farklılıkların bir külah çekirdekte eridiği, kimi çizgili pijamalı kimi markalı jeanli insanlar..yani bizler... işletmelerden,restorantlardan yükselen müzikler..çekim alanlarına girdiğinizde başka başka alemlere gittiğiniz, üç dakikada bir ruh halinizdeki değişiklik ile kendini gösterirdi. bakışlar kimi zaman durgun suya sabitlenir, kimi zaman içinin kıpırtısına arkadaş olurdu tıkırtıyla karşıdaki adaya yolcu taşıyan motorlu sandallar.yaz tatilinin mahmur rehaveti henüz çökmemiş olurdu üzerimize. hafta sonları yakın yerlere günü birlik ya da bi gece konaklamalık küçük seyahatler. hafta içleri henüz yazlıklara yaylalara dökülmemiş arkadaşlarınla toplanıp sinemaya gitmek ya da o devrin meşhur caddelerinde volta atmak için toplanılırdı.lise çağlarımızda, genelde çoğunluğun diyet yapmasına rağmen,içimizden birinin, hayatı boyunca hiç rejim yapmaya da ihtiyacı olmayacak kadar zayıf birinin,hadi dondurma yiyelim demesiyle soluk alınırdı bir pastanenin önünde. Yaz akşamlarına uygun mönüler seçilirdi, hafif olduğu iddia edilen kızartmalar vazgeçilmezimizdi :),zeytin yağlılar ve soğuk çorbalar. dilimlenip soğutulmaya bırakılmış karpuzlar.akşam olurken annem babamı arar, hadi yemek hazır ne zaman geleceksin derdi . babam hep yarım saate demekle beraber takribi bir saat içinde evde olurdu.gerçi biz çoğu akşam dışarı çıkar,serin sayılacak bir yerde içecek olarak esen tatlı rüzgarı seçerek yerdik yemeğimizi. sonra bizimkiler çay keyfi yaparı, bu keyfi çoğu zaman bir dostlarıyla taçlandırırlardı.pazar akşamları balık pişerdi evde. kahvaltıda hala sucuk yenebilirdi. Adanada yazın sucukla yumurta anmbargo yerdi sıcaktan ben çocukken. temmuz itibariyle başlardı yasak.Televizonda salı geceleri sinema klubü olurdu. yıl boyu ders yüzünden izleyemediğim dizileri izleyeceğim sevincim tek tek tatile girmeleriyle havada kalırdı. tekrarlarıyla yetinmek zorunda kalırdın. her yaşın getirdiği sosyal hayat ve alışkanlıklar değişse de sabit kalırdı pek çok şey. Şİmdi salonda otururken aklıma dökülüveren bunca hayalin sebebi ziyareti çok yakınımızda, liselilerin mezuniyet kutlamaları yaptığı bir işletmeden yankılanan müzik sesleri ve arada neşeyle yükselen çığlıklar. Onca şey değişti, ,seyhan nehrini çevreleyen ışıklara bakarken düşünüyorum da onlar hala aynı. haziran ruhumun kapısında, elindeki sepette yine aynı şeyler var.bi açsam girmesine izin versem ben yine aynı telaşlar aynı heyecanlar aynı bilinmez hüzünlerle dolu bir ay geçiricem. ama almıyorum içeri. orda bekletiyorum. ona diyorum ki, haziran, bana babamı getir seni burda bekliyorum.

Hiç yorum yok: