1.08.2008

çok uzakta


saatte 900 km hızla,herkesten 9bin küsür yükseklikte 1buçuk saat bulut devirdikten sonra...
saat 5 te havaalanının kapandığı bi yerde, varış noktamıza karayoluyla 3 ayrı jandarma kontrol noktası geçtikten ve her defasında, pembe kalpli atletimin valizin içinden nasırlaşmış genç ellere yumuşacık dokunup selamlaşmasından sonra 4 saatte geldik. burası adilcevaz. iran komşumuzmuş. pasaportun olsaydı geçerdik dediler. vandan sonrası yollar geçtik. yarısı bozuk kimisi düzgün çift yönlü yollar. kamyonlar müsade ederse hızlı gittik,onların insiyatifinde burda. giderken,ben arabanın arkasında yalnız başıma otururken,pencerem açıktı. çok da serin olmayan ama yumuşacık bir havayı okşuyodum camdan sarkıttığım beyaz kolumla. o kadar beyaz geldi ki...buraların karanlığı sanki safi siyah. arabanın farları uzun bacaklarıyla bizden önce koşmasa gidemezdik. dünyanın ucu sanki,herşeyin bittiği yer gibi. oysa burda da hayatlar var akıp giden onlarca yaşam var. ve bizden farkları ne,olsa olsa hamburgerdir. uyandığımda karşımda buralıların deniz diye tabir etmelerine hak verdiğim van gölü ve göle değin alabildiğince yeşillik gördüm. küçücük evler,arnavut taşlı döşenmiş mütemadiyen yer çekimine direnen ya yükselen ya düşen yollar. huzur buldum sabahki horoz seslerinden,odama giren kara sineğe bile kızmadım. karşımda van kalesi,bi fincan kaçak çayla söyleşicez şimdi. anlatacak bana buraların hikayesini. sevgili blok öğrenince sana da anlatırım. şimdilik hoşçakal...