5.12.2010

geçen sene bugün...

kalabalıktı ev. şehir dışından gelen misafirler,emrah ve ailesi akrabaları... utanmayla karışık bir telaşs ve endişe vardı içimde. mutlu hissetmiyordum kendimi. utana sıkıla diyordum bugün böyle geçecek. sevdiğim çocukla nişanlanıyor olmanın neresi kötü? ama hissettiklerim sevdiğim ailemden bir adım uzaklaşacak olmanın verdiği sıkıntıydı. babamdan ayrılmanın verdiği üzüntü. ve utanma. neden utandığımı çok da kesitremesem de utanıyodum işte. bu saatlerde annem beni kuaföre gitmem için zorluyordu. arkadaşlarım,kuzenlerim birileri daha. kuaförün yolunu tuttuk. herkesin saçları yapılıyor herkes birbirine çok güzel oldun aa bu saç sana çok yakıştı filan diyordu. ben bi türlü naptıracağıma karar verememiştim. istediğim saç modeli benim kısa saçlarıma uygun değilmiş. ama ben bi tek onu istiyordum. evinden kuaförümün eşi geldi. onun daha becerikli ve sarımsak kokan ellerinin altında saçlarıma verilen absürt şekillerin nihayetinde o dergideki kıza benzeyeceğim konusunda mütereddüt oturup aynada kendi yüzümü izliyordum. kuaförüümn elleri misafirlerine yemek yaptığı için sarımsak kokuyormuş benden özür diledi. asıl ben tatil günü seni evinden getirttiğim için özür dilerim dedim. hepimiz güzel olduğumuza ikna olduktan sonra çıkmıştık kuaförden. eve geldiğimde babacığım kova kova güller göndertmiş annemler de onlara uygun saksılar vazolar ayarlamaya çalışıyorlardı. heryeri gül kokusu sarmıştı. ve telaş. bir yandan mutfaktan salondaki büyük masaya üçer beşer taşınan yemek ve meze tabakları bir yandan balkonda pişmeye devam eden et kavurma. koca bir kazanda et kavruluyordu. gül kokusuyla karısık et kokusu. hadi giyin dediler. uzun uğraşılar sonunda aldığımız elbisemin içine girip fermuarını çektiğimde pijamalarımı giyinip yatağın içine girmke istiyordum. ama ne çare. misafirler geldi dediler. yani emrahlar gelmişti. ailesinden ilk defa gördüğü insanlar,ellerini öpmem ben ha ona göre diye dolanıyodum etrafta. hatırlamıyorum ben ilk ne vakit girdim salona hoşgeldiniz deyip çıkmıştım heralde. nişan yüzükleri takılmadan önce bana sürpriz yaptıkları eski fotoğraflardan oluşan kısa hayat hikayemi izlettiklerşidne ağlıyordum allahtan karanlıktı. sonra yüzükler takıldı, alkışladılar. nişan pastası geldi,kestik. arkamda piyano çalan adamın ellerinden dökülen notalar önümde gülümseyin diye şak şak patlayan flaşlar... ve akşam olup da herkes gittikten sonra babamın yanına uzanıp uykusuz gözlerimi tavana dikmiş havlayan köpekleri dinlemiştim. herşey o kadar güzeldi ki.... ve üzerinden 1 yıl geçti. bugünse sessizlik hakim evimizde. hepimmiz solgun yüzlerle çevrilmiş yorgun gözlerle bakıyoruz hayata. sevgilim, 1 senedir ssna hüzünden başka bir şey getirmedim. üzgünüm. ama elimden ne geliyor ? 5aralık,2010...kutlu olsun...

Hiç yorum yok: