24.09.2007

nöbet sonrası, ıslak bir sabah. Sen, yine gidiyosun. Artık aramızda Denizli-Adana karayolunda daha uzun bir mesafe.. Hissedilir düzeyde, yeni dökülmüş asfalt kokusuyla karışık bir rüzgar havada..Kapattığım telefonumu açtım. Kimse duymasın , seenden bi mesaj en azından, bekldiğimi. Bekliyorum di mi dedim kendi kendime. Maalesef. Yine elinde telefon aptal gibi gelecek bi arandı ya da ''ondan'' içeriği hakkında hiç bir fikrinin olmadığı bi mesaj bekleyen zavallı -kadın-. Nefret ettim kendimden. Bilmiyorum nolacak. Ama dün parmağıma bol gelen yüzüğü çıkarttım. Bilmiyorum bi daha takıcak mıyım? Çünkü bu defa sen de gitmek istiyosun. Artık zorlamanın i anlamı mı yok yoksa zorlamaya dayanacak gücüm mü yok onu da bilmiyorum. Üzgünüm sadece. Sabahtan beri içimde kopuk şarkılar çalıyor. Hüzünlü bir potpori yapmış kendi başından bağımsız...Beni de sürüklemelerine izin vermiyorum. Kalktım, saçlarımı yaptım, bordo bi ruju dudaklarıma dokundurup pembeleştirdim. Bugün oruç da tutmadım... Zihnim karışık bedenim yorgun. RAmazana bi es attım, haddi olmayarak. Affet... Gitmem lazım. Doktor odasında bu saatte bu kadar 'özel' olmuyor. Beni çağırıyorlar. Kan almak lazım.

2 yorum:

Deniz Dogan dedi ki...

Selam. İnternette tıpçılara ait bloglara pek sık rastlanmıyor. Umarım yazmak rahatlatıyordur. Moralinizi bozmayın, her şey çok güzel olacak :)

enigma dedi ki...

merhaba, yaziniz beni cok etkiledi...sadece bunu demek istedim. hayatinizda mutluluk dilerim.

dilara