19.02.2008

günce 2 .. rüya

sabah sekiz, şehir hareketlenmiş, okul servisleri çocukları yarım saat sonra çalacak zile taşımakta. fırıncılar güne herkesten erken başlamış, kahvaltı sofralarında emeklerine nutella sürülürken. gazete kokusu ince belli bardakta salınan sıcak çayla buğulanırken. güne yeni başlamış genç kızlar yüzlerinde taze çalınmış boyları, kara inat süslü şapkalarıyla ortalıkta salınırken. televizyondaki ciddi 'haber saati' sesi yerini 'bilumum kadının' sesi programları alırken. hastaneden çıktım. çok yorucu bir nöbet olmasa da sabaha kadar hiç uyumamıştım. saçlarım hapsettiğim berenin altında darma duman. ben yorgun argın.kararsız karda kayan ayaklarımı taksi durağına sürükledim. 'nereye' sorusuna vereceğim cevaptan bi haber, 66.sokak dedim. çünkü seni çok özledim. eve gidip uyumak ve senin yanına gelmek arasında ben tercih yapamazken kelimelerin kaçtığı dudaklarım beni bu çelişkiden kurtarıverdi. bi de baktım taksiciye yol tarif ediyolar. burdan sol, sonra ilk sağa, burdan da sağa... ben de başımı cama dayayıp yolları seyrettim. derken yıllanmış koltukların esas sahibi yorgun motor sustu. caddelerin karmaşasından sadece 5 ytl lik uzaklıkta olmasına rağmen çok uzak bir sokakta indim. bi kaç gündür yağan kara- beyaz soğuk kar, bugün sarı- sıcak güneşin kucakladığı yeryüzüne neşeyle süzülüyordu. yollar, çatılar, arabalar çoktan onun hakimiyetine girmişti. ama arada 'ben de burdayım' dercesine açmış kaldırım çiçekleri, ağaçların küçük kırmızı yenmeyen meyveleri üzerlerine düşen minik beyazdan hiç şikayetçi değildi. kuşların sade sesizlikteki homojen dağılımlı cıvıltılarını ,çatallı sıcak bir amca sesi simiiiiiiiiiiiiiitçiiiiiiiiiiii diye bozuyordu.bu belirsiz aralıklarla oluyordu. balkondan pencereden başını uzatmış mahmur insan yüzleri amcaya ekmek parası verirse ritim 4-4 lükten ağır aksağa kayıyordu. kuşların, amcanın sesine ayarlı akortlarını dinlerken bi yandan, telefonu elime aldım ve seni aradım. her nöbet çıkışı yaptığımız olağan konuşma,

-canım ben geldim.

-hoşgeldin bebeğim,nasıl geçti gecen?

-kapıyı açsana

tabii şaşırdın di mi. valla inan ben de şaşırdım. bi anda yani sabah aklıma geldi. çok özledim ama ben seni. bi geliyim dedim. biliyorum sen de erken çıkacaksın diyerek eve girdim. on dakika sonra kucağında sızmıştım.yumuşamış bir beden ve huzur dolu bir ruhtum artık.mutluydum. kış güneşi camdan odana vuruyoru. perde bize ulaşmasını kısmen engellese de.

'kuşlar negüzel ötüyolar' dedin.

-sen varken farkediyorum biliyo musun bebeğim? rabiş.. uyudun mu??

uyumuştum sanırım. simitçi amcanın kuşlarla olan seramonisi artık rüya perdesinde oynuyordu ve ben en önden bilet bulmuştum. mutluydum...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

yorulsa da,bunalsa da;hayatinda gece gunduz,aksam sabah birbirini bir turlu bulamasa da;yasamindaki mekanlar birbirinin icine saklansa da;hayat surekli bir celme takmaya calissa da benim sevgilim boyle bir kiz iste...guzellikleri gorebilmeyi, mutlu olmayi basarabilmeyi,o guzelliklerin renklerini derebilmeyi,ozumseyebilmeyi basarabilen bir kiz iste...yasdiklari ile, burada paylastiklari ile, bu durum ne de guzel ortaya cikiyor degil mi?
hayati boyle anlayabilen,boyle guzel yasayabilen o "seker kiz" in yaninda bense; hani o masal kahramani,safi sevgisiyle sevdiginin guzel yuzunden tebessumu hic eksik etmemeye calisan...