28.08.2009

mikrobiyolojide asistanlık

Uzun zamandır sevgili blogum sana hastane köşelerinden yazmamıştım. gerçi burası hastanenin köşesi sayılmaz. kendi başına ayrı bir binada sessziliğin hüküm sürdüğü bir bölüm.
evet başlayalı 2 hafta oldu. mikrobiyolojiyi sevebileceğime dair taşıdığım umutlarım artık yok. aman işte ne güzel bir sürü boş vaktim olacak ben de hayatımı yaşarım diye kendimi avutmaktan da vazgeçtim. ders çalışmaya başladım. gerçi biraz aceleci bir karar olarak görülebilir ama ne kadar ağırdan alırsam o kadar zor olacak diye korktum. daha doğrusu burada kalırsam diye daha çok korkuyorum.
sabah 9 ila 9:30 arası geliyorum bölüme. sekreterimiz oya ablayla biraz muhabbet. sonra toplantı odasında otur, mutfakta (besi yeri pişirilen bir mutfak) otur, ramazan olmasa kantinde otur, öğlen yemek ye bahçede otur, öğleden sonra biraz daha otur sonra 16:30 -17:00 arası eve git. şimdilik bu rutini sadece arada bize öğrenelim diye gösterdikleri işler bozuyor. bakteri laboratuarlatında ekim, pasaj, preperat hazırlama, boyama, mikroskoplarda değerlendirme, besi yeri hazırlama falan filan. tabii yaptığımız işler fakültede öğrencipratiklerinde yaptıklarımızdan ilreri düzeyde değil. şimdilik. ilerde rotasyonlarımız ilerledikce hocaların araştırmalarına dahil oluyoruz. bir de 1 senelik hastane rutin labında çalışıyoruz. orası gerçekten yorucu ve yoğun. tabii kıyaslamayı nereyle yaptığınıza göre değişir.
bu ay bizimle ilgilenen hocalardan birisi deişik bir adam.(diğeri izinde tanımıyorum) hiperaktifim demişti gerçi ama ben bunu kastettiğini düşünmemiştim. sabah 7 de geliyormuş. hafta sonları da geliyor anladığım kadarıyla. adam enfeksiyoncu, mikrob. de prof olmuş bitirmiş her şeyi. kendi icat ettiği veya imal ettiği aletlerle çalışıyor. odsında matbaa aleti var. bi tane kitap basmış da...bişey söylerken aklına başka bişey geliyor. onu da söylüyor. sürekli hızlı adımlarla bi yerlere yürüyor. sanki genel cerrah. bize sürekli abidik şeyle soruyor ,donmuş yüz ifadelerimize gülüp bulun bana ne nerden bulursanız kardeşim, bulun gelin ,sorarım diyor.kontaminasyonlar çok olduğu için otoklavın yanlış çalıştığını düşünüyor. bize basınç sıcaklık formülü bulun dedi. onları bilmem nelere çevirip neg. logaritmalarını falan alıp bi değerlere ulaşmamızı istedi. otoklavı doğrulayacakmısız. kimya mı fizik mi nereden ne bulacaz matematik lazım logaritma falan nerde kaldı.öyle bön bön baktık adama biz.tabii bizim otoklav nuh nebiden kalma olduğu için. tefalin düdüklü tenceresi bile daha kompleks bi alet. yoksayeni çıkanları kendi doğrulamarını zaten yapıyor.neyse yani bu aralar hacettepede bi patlama olursa..
bölümün popülasyonu neredeyse tamamen kadın. pardon ''kaprisli kadın''. kendimi fbı ajanı falan gibi hissediyorum . biriyle bi şey konusuyorsunuz yanınızdaki hemen sesini alçaltıyor, kapıları kaptıyor, kapının arkasından tıkırtı gelse kesin biri bizi dinliyor falan filan. allahım herkes kimseye güvenme diyor.gerçekten kimse kalmıyor bu duerumda. napıcaz bakalım. allahtan celo var. cealettin bizim 3 üst dönem gaziden. eş kıdemlim. tanışmıyorduk okulda ama burada sanki öncesi varmış gibi bi muhabbet kurduk. bi de gene bizim okuldan bi kız daha başlayacaktı ama sanırım vazgeçti. o kadar geç atama yaptılar ki insanlar eylül tusuna girerim demeye başladı. haklılar da tusa kaldı 2 hafta.
benden şimdilik bu kadar. birileri sisteme girip blogu bulup okur da yazarın ben olduğumu anlarsa diye saçma ama gerçekten beni korkutan bir paranoyayla yazdığı için çok açık yazamıyorum. evet biliyorum. saçma ama ya olursa...

Hiç yorum yok: