21.07.2009

yalovada yeşil mavi bir tatil 1


yalova yolculuğu annemle kavga ederek başladı:) ve bir hafta sürecek allahım nasıl geçecek diye düşünerek çıktım yola. bugün saydım 5 gün olmuş. cumartesi ayrılıyoruz. büyüdüğmden nmidir bilmiyorum (belki de yaşlılık )bu sene buralar pek bi güzel geldi bana. ben de yazmalıyım dedim,unutamak adına.
anakaradan otobanla 4,5 saatte yalovaya geldik. termel ilçesinde kurulu bir tesiste kalıyoruz. tesisin içinde özel bir işletmeye ait otel, sağlık bakanlığının ve tbmm'nin misafirhaneleri var. ormanın içine kurulmuş, merkezde bir çınar var. çınar bir asırlık.gövdesi bizim aileyi yanyana koysak aynı ene ulaşamayak kadar büyük. kollarının altına 20 masalık bir çay bahçesi kurulmuş. kafanızı hiç boşuna kaldırmayın asla gökyüzü görünmüyor yapraklarından.artık siz tahayyül edin.işte özel tesis ki adı çınar bu ağacın etrafına kurulmuş. çınar kafe, çınar restorant,çınar market vs vs. çınarın önünden tekerlekli 7-8 vagonluk bir tren yarım saatte bir boşalıp geri doluyor. Buradan yukarıda onların şehir merkezi dedikleri bir köye çıkıp geri iniyor. Her yerden su akıyor. su yataklarının etrafında ortancaların ve ağaçların çevrelediği yürüyüş yolları var.aralarda ayak suyu, göz suyu, mide suyu gibi bilimum organ için konulmuş küçük çeşmeler ,sarnıçlar. sıcakmış, bozuk yumurta gibi kokuyomuş insanlara vız geliyor. her yerde kümeleşmiş şifa bulmaya çalışıyorlar. bir de türkmenistanlı doktor var burda, akapunkturcu onu sonra anlatırım. 3. gelişim olmasına rağmen hiç gitmediğim için içini bilmediğim hamamlar var.(hamamdan pek hazzetmem) 16. asırda yapılmış olup osmanlı devrinde restore edilmiş. kurşunlu hamam, valide sultan banyoları tarihten bugüne sıralanadursun aralarına yeni eklenmiş bir de yüzme havuzu var. (ama sıcak su dolu) ortanca restorantta otururken bi yandan güneşlenen bi yandan havlularıyla kıpkırmızı hamamdan çıkan insanların oluşturduğu kaotik manzarayı izleyebilirsiniz. tabi gözünüz genelde burayı istila etmiş arap turistlere takılmazsa. o kadar çok çarşaflı kadın, entarili amca var ki bakmamak elde değil. o kadar çoklar ki ben kendimi yabancı hissediyorum. güneyin ingilizce işgali gibi buradada tabelaların yarısı arapça. biraz yukarıda tbmm misafirhanesinin olduğu yerde atatürkün yazlık çalışma köşkü var. müze haline getirilmiş ve ziyarete açık. terliklerini bile saklamışlar çok hoş.( insanların fısıltıyla konuşması ben de türbedeymişim de fatiha okumalıymışım hissiyatı verdi gezerken. bi de gezdiren adamın odaları tanıtırken sadece 6 kişilik gezi grubumuza '' atatürkün manevi kızının yatak odası, çalışma salonu, ziyaretçi salonu'' derken andımızı okuyan ilkokul çocukları gibi hazırola geçip bağırması. güldüğümü görmesin diye hep grubun arkasında kaldım) .köşkün diğer adı yürüyen köşk. dalları köşke uzanınıca bir ağacı kesmek istemişler.bırakın kökünü sadece dallarının bile kesilmesine razı olmamış Mustafa Kemal. Mühendisler de kızaklar üstüne kşkü 4m 80cm kaydırmışlar.Termalin o kesimleri biraz daha nezih ve araplardan ziyade türkler var. Köşkün karşısında sinema kafe diye bir mekan var. Kafe köşkle birlikte restoran olarak bina edilmiş. ardından bi süre sinema olarak faliyet görüp kapanmış. Şimdi ise akşam 6dan sonra ücretsiz sinema filmlerinin gösterildiği (gerçi dün bizimkiler gitmiş. 2 kişiye gösterim yapmıyoruz demişler.) bir kafe olarak faaliyet gösteriyor. Kafenin beyaz tahtalı kapısından içeri ilk girdiğimde kendimi , üstümde tayyörüm başımda şapkamla kahvesini yudumlayan Mustafa Kemalin yanına gidiyormuş gibi hissettim.(Kafeye girer girmez karşınıza Atatürkün siyah beyaz bir zeminde elinde kahve fincaı,bi kaşı havada sert bakışlarını üzerinize dikmiş size bakıyor hisiyatı veren bir tablo asılı). Çok güzel, yüksek,sade,ferah ve şık. kafenin arkası bizans zamanından kalma surların arım ay şeklinde çevrelediği bir alana bakıyor. Camla döşenen bu bölmeden eski tarihi eserleri, sütunları seyrediyorsunuz.( ama gelişigüzel atılmış o eserleri görünce çok canım sıkıldı. insan bi düzenler, bi ışıklandırma yapar. hiçbişeyimizin kıymetini bilmiyoruz malesef) Kafenin bahçesinde eski ama bakımlı bir havuz var. havuzun kenarına dizilmiş demir masa sandelyelerde her gün türk kahvelerimizi içip sohhet ediyoruz. benim için oturup havuzu seyretmek başlı başına bir eylence. havuzun içinde dört tane fıskıye var. bu fıskiyelerden su ince kollar oluşturarak havaya doğru yükseliyor, bi müddet sonra havada kibarca kıvrılarak suyun üzerine kendini bırakıyor. Kafenin ilerisinde yaverlerin kaldığı bir köşk daha var. babam ziyarete açık mı acaba diye gittiğinde üzerinde''' resmi maisafrihane giriş yasaktır'' yazısını okuyor. tam döncekekken kapı açılıyor ve içinden bir arap çocuğu çıkıyor. Babam çocuğa bakakalınca başka bir adam kapıya gelip yarı ingilizce yarı arapcca kendilerinin burada kaldığını anlatmaya çalışıyor. Babam söylene söylene geldi yanımıza. Resmi cumhuriyet döneminden kalma bir köşkü bi arap ailesine kiralamak. Belki arap konsolosluğundandır diyerek babamı sakinleştirmeye çalıştım.

Hiç yorum yok: