22.07.2009

yalovada yeşil mavi bir tatil 2


Termalden yalova arabayla 20 dk sürüyor. yalovada sahil şeridi insanların kıpır kıpır yürüdüğü, çaybahçelerinin akşamları garip görünümlü şarkıcıları çıkarttığı,denize giren çıkan güneşten yanan,kırmızı insanların endam etiiği her neşeli bir yer. denizi temiz ve sahili kum.( benim en büyük takıntım kumdur taşta denize giremem.) yarım saatlik mesafedeki Çınarcık güneşe ışıktan yol giden bir denize ev sahipliği yapıyor . Çınarcıktan Armutlu ya doğru giderken patikaların arasında bir mezarlığın önüne kurulmuş köy pazarı karşılıyor sizi. Sıra sıra dizilmiş sebze meyva tarhları.her şey organik. hemen yanlarında bir teyze semaverde demlediği çayı bardağı 1 tlden satıyor. araba lastiklerinin ortasına konmuş minderlerin üstünde oturup çayınızı içiyosunuz. karşıda gözlemeci teyzeler organik gözleme yapıyor. (gerçekten kartonlara organik gözleme yazmışlar)ortam o kadar renkli ki arkamızda uzanan eski mezarların ev sahipleri çok şanslı olmalılar. yeşil bilebildiğimiz tüm tonlarının da üstünde yapraklar, ağaçlarla çıkıyor karşımıza. güneşin yukarıda bi yerlere olduğunu hissettirdiği ince bir aydınlık yayılıyor yola. yaprakların arasından kendine yol bulan güneş ışınları başımızı okşayıp hoşgeldin diyor. toprak yolda yürürken yanyana iki mezar gördüm. üzerlerini itinayla örtmüş küçük yapraklı bir sarmaşık. ne tuhaf sanki iki kişilik karyola gibi dedim.mezar taşlarını karı kocadır muhtemel diyerek okudum.bi kaç adım attım ki mezarlığın duvarına yaslanmış ve sarmaşıkla çevrilmiş eski usul demirden bir karyola başlığı gördüm.

Termalin köylerine çıkıyoruz bazen. tesisten şehir merkezi oklarını takip ettiğinizde çıktığınız köy güzel gümüş işlerinin, yerel nakışlarla işlenmiş şile bezlerinin satıldığı dükkanların olduğu küçük bi yerleşim. oralarda da pansiyonlar, küçük oteller var. bir de termale girerken sol tarafta üvezpınara çıkan yokuşu takip ettiğinizde , karşınıza her evin bahçesinden bi arabanın ancak sığacağı genişlikte taş döşeli yola sarkan, rendarenk çiçekler karşılıypr. o kadar güzel ki. gece gündüz evlerin önlerinde oturan teyzeler, dolaşan gençler, oynaşan çocuklar, nargile içen tavla atan amcalar, kuyruk sallayan köpekler kimi görsem, ne güzel..ne kadar mutlular diyorum. (bu arada uvezpınar mahalleymiş. arada 20 dk araba yolu olan köyün mahallesi. tuhaf:) oradan yine okları takip ede ede ''en tepe'' ye ulaşıyorsunuz.dağın en tepesine aynı isimle bi lokanta yapmışlar. arap ortaklarının etkisi kendini yerlerde serili kilimlerden, yer sofralarından, sert tütünlü nargile servislerinden belli ediyor. çardakların altına kurulmuş masalar birbirinden uzak. kimse kimseyi görmüyor. öyle standart bir menü yok. ne varsa onu yapıolar. biz dün akşam kuzu tandır,pilav,yoğurt,salata ve patates kızartması yedik.( mükemmeldi :) ki ben eti pek sevmem et suyuna pilavdan da hazzetmem.) en tepeden aşağıya bakın. ayağınızın dibinden başlayan yemyeşil bir orman, aralara serpiştirilmiş 30-40 hanelik küçük köyler. yeşilin bütünlüğünü bozan küçük baraj gölleri, kıyıya yakın kurulmuş yalova ve ilçeleri. ardından başlayan marmara denizi ve karşıda istanbulun hayal meyal silüeti ki akşam olup ışıkları yanınca ayağınızın altına tüm istanbul seriliyor. iki ışık demeti arasında uzanan marmaraya bakıp ormanın kara yeşilinde kayboluyorsunuz. yakın köylerden gelen çocuk sesleri neşeli bir ritm katıyor ruhunuza. başınızı diğer yana çeviridğinizdeyse sizi sonsuz karanlık ve sanki bir boy mesafesi kadar yakınmış gibi görünen ışıl ışıl bir gökyüzü yükseliyor. sanki gökyüzü insan yapımı 70 watta nispet yaparcasına tüm cömertliğiyle sergiliyor en mahrem güzelliklerini.

üvezpınara varmadan thermalium diye yeni yapılmış bir otel gördük. modern ve lüks görünüşüyle, doğa içinde uzanan bu otel sadece manzarası ve açık yüzme havuzu(soğuk suyla dolu) için tercih edilebilir benm için.

üvezpınardan yine okları takip ede ede (yer yön duygum zayıf olduğundan sağdan 3 km,sola sapak gibi tabirlerim yok farkedildiği üzere) su düşen şelalesine gittik. şelaleye indiğimizde geldiğimize deydi dedik. özel bir işletmeye ait olduğu için ortalıkta çöp, sarhoş vs yoktu. şelalenin suyuna soyulup sokulan minik çocuklar arasında ayağımızdaki converslerleri ıslatmadan şelaleye tırmanmaya çalışmaktan yorulup yarım ekmek arası sucuk attırdık mangala. komür ateşinin ağırlığında demlenen çaylarımızla beraber bi güzel doyurduk karnımızı. arap turistler yanlarında nargile taşıyorlar.alıştığımız modern çizgiler taşıyan ,fonda siyahi amerikan seslerinin popüler parçalarının çaldığı nargile kafe kültürümden sonra ormanın içinde tüten bir nargile görmek çok garipti.

Hiç yorum yok: