25.10.2010

bu akşam eve geç geldim

çünkü, uzun zamandır görüşmediğim arkadaşlarımla toplandık. toplandık kelimesi yerine toplanıverdik demek daha doğru olur. aynı fakültede 6 sene okuduktan sonra aynı şehirde hatta aynı hastanede çalışıyoruz. ama birbirimizi görmüyoruz. ya vaktimiz yok ya da bilmiyorum işte içimizden mi gelmiyor yoksa çok mu tembeliz? haftalardır bi türlü akşam yemeği yiyecek herkese uygun bir zaman bulamayınca furkanla ben bugüne sözleştik. furkan radyasyon onkolojisinde 2. senesini doldurdu. 2 sene sonra bitirecek. gidecek diye üzülüyorum aslında. gitmesem de görmesem de aynı yerde olduğumuzu bilmeyi seviyorum. canan bugün nöbetçi değildi. sen de gel dedik. akşam 8den önce çıkma yasakları var. o bir pediatri çömezi. yani gün aşırı nöbette ve hep yorgun. gelmez diyoduk. çıkarken aradık,furkan balık sever misin diye sordu. ben öyle sağlıklı şeylerle pek arası yoktur diye lafa lafa karıştım. telefonu kapattıktan sonra furkanla birbirimize bakıp gelmicek dedik. biraz ileride bir balkçı lokantası ,ama öyle kasıntı olmayanlarından. akçakoca isimli. sanki orada sahilde bir lokantaya tekerlek takıp getirmişler gibi ankaranın orta yerine. girdik, köşede bir masa bulduk. hamsi ve mezgit söyledik. 2 tabak salata. balıkların çoğunu furkan, tahinli helva tabağının çoğunuysa ben yedim. yemek yerken gülnihali aradık. o kadın doğum asisranı. bir devlet hastanesinde. hala tus çalışıyor. amöa artık ayrılmayacağını biliyor. gel dedi furkan. nöbet çıkışıymış ve yorgunmuş. ısrar etti, rabia da var yemek yiyoruz dedi. ikna etmesi zaman alsa da yarım saat kadar sonra gülnihal indi bir taksiden. balık sevmezmiş. sen nasıl karadenizlisin diye takıldı furkan. garson yan lokantadan köfte söyledi gülnihale. o arada cananı aradım. gülnihal geliyor. gelmiyor msun dedim. yaa nerdesiniz ama ben hala buradan çıkamıyorum dedi. sonra başka bir yerde buluşmak üzere yola koyulduk. 4. cadede bir kafeye gittik.frambuazlı cheesecake söyledik. kızlar şarap,furkan türk kahvesi. türk kahvesinin yanına içine elma dilimleri atılmış bir bardak su geldi. epey bi süre bunun anlamını çözmeye çalıştık. kendimizce yorumlar yaptık. canan ne kadar yorgun olduğunu,gülnihal neden mutsuz olduğunu bilmediğini,furkan üçümüzün (ben,canan,gülnihal) ortak noktamızın aslında depresif olduğumuzu ama bunu dışarıya maniyle yansıttığımız söyledi. ben kabul etmedim.canan artık manik değilim hep depresifim,yok arada manik de oluyorum aslında ama çoğunlukla değilim gibi kararsız ruh halinin anlık yansımalarıyla özetledi. gülnihal artık hep depresif ollduğunu söyledi. ben , 27 yaşımdayım, 7 aydır mutsuzum. ve 27 sene kendimi olmadık şeyler içişn üzüp mutsuz etmişim. olmayan acıları çekip dibe vurmusum . bence mutsuzluğunuza sebep bulamıyorsanız ,mutlu olun. ünkü belki sonra bir gün bir daha mutlu olmaya fırsatınız olmaz. benim artık yok. belki bir daha da olmayacak dedim...sesim titredi, engel olmadım. olmaya çalışsam da işe yeramazdı. ama engel olmak zorunda değildim. o yüzden arkadaşlarımın yanındaydım.yani o yüzden arkadaşlarımdı. bu arada cheesecake seven bir erkek hiç tanımamıştım. ve gülnihal beni özlemiş. canan bi kere öpünce hemen şımarıp çocuklaşıyor:) ve ben, rabia..tanıstığımıza memnun oldum. çünkü artık eski ben değilim. çok şey değişti ve kimselere söylemedim.
nihayetinde , keyifli sohbetlerin yapıldığı naif bir akşamdı. dönerken yoldan bir paket sigara aldık. yalktık hepimiz birer tane. furkan, bana fakültedeyken yine mi sigara,yapma be rabia derdi. yaktı bi tane, sigara güzel şey dedi.
bu akşam eve geldiğimde saat 10du. evde kardeşim yoktu. bu eve taşınalı beri ilk defa bu saatte ve yalnız geldim. otururken nasıl dönecem acaba diye düşünüyordum nasıl döndüm? elim direksiyon simidine takılı radyo düğmesinde, yol boyu içimdeki karmaşayı çözecek bir frekans aradım. bulamadım.

Hiç yorum yok: