25.05.2008

bir baba-kız,bir bardak su ve parmak çocuğun hikayesi


ölüm yazın hiç aklıma gelmez. belki haziranda doğduğum içindir.

pastel renklere boyanmış bir gün geçirdim, güzel bir gün. ve bir gün daha hayatın geri dönüşüm dosyasına anı klasörü9125 olarak atıldı,uzantısı gizli.
belki bi daha hiç hatırlamıcak belki de hiç unutmicam. düşünüyorum bugünü anımsatacak bi şarkı, evet, ''...just a perfect day''.

dün akşamın gelişini izlerken,babamı özleyip ağlayıp,6 yıldır onsuz yatıyorum yatağa derken...

ve babam,
hayatta en çok aşık olduğum adam...
ilk sevdiğim, ilk özlediğim.
kokusuyla tek titrediğim.
uyuyamadığım gecelerde hep yanımda olurdun.
karabasanlarımı kılıcıyla bir bir yere seren,saçlarımı okşayıp,masalar anlatan kahraman.
senin tatlı sesinle uykuya dalarken, şimdiki adı huzur, içimi doldurur da taşardı gözlerimden ıpılık.
ve biliyo musun,hala ben,uyuyamadığım gecelerde,25 yaşımda,hala, seni düşünüyorum.
ellerin yine saçlarımda geziyor.
sen bana parmak çocuğu anlatıyorsun.
dün nerde kalmıştık rabiş diyosun.
vişne suyuna düşmüştü baba,bi yandan içip bi yandan yüzüyodu diyorum..
nasıl yüzüyodu bakalım diye soruyosun, hüüüüp diye baba...hüüüp.......

yaşlanıyorum galiba.
ondan bu denli hüzün,olur olmadık yerlerde bu kadar ıslak gözlerim...

kucağına sığıverip,göğsüne başımı koymadan düşmezdi ateşim.
kalbinin sesini dinledikçe geçerdi sancılarım.
hatırlıyorum üç yaşımdaydım...

küçük kardeşim gelecekti.
serçe kanatlı telaşım,siz hastaneden dönünce,yalnız ikiniz, kardeşin 0lmicaktı biz sana şaka yaptık diyince...
baykuş gamına dönmüştü.
''yalan söylüysunuz,o öldü'' deyip kaçmışım odama.
ölümü bilir miydim acaba?
nerden öğrenmiştim hatırlamıyorum.
kendimi odama saklamışım çocuk boyu depresyonumla.
bi tek sen işten dönmeye yakın kapının yanında beklemeye başlardım.
yüzüm gülene kadar her gün bana oyuncak aldın,her gün..
kim bilir kaç gün..hatırlamıyorum.
tek hatırladığım elektrikli bir tren,kırmızı yeşil vagonlu, çuf çuff giden...
sen işe gidince evde kıyamet kopardı.
öğlen tatillerinde eve gelmek zorunda kalırdın.
çok üzmüşüm şimdi anlıyorum,anneciğim,özür dilerim...
ama ilk terkedilişimdi benim
sen her gidişinde kendimi yapayalnız hissederdim.
yatak odanızdaki kahverengi pufa oturur,
tuvalet aynasına iliştirilmiş siyah beyaz fotoğrafını işaret parmağımla okşardım.
sonra annemin yanına koşar,''bak anne babam ne kadar yakışıklı bak bak?'' derdim...

her gece yatmadan önce ellerim bir elinde,
seni koltuğundan koparana kadar çekiştirirdim,babaaa beni yatır diye...
lise bitene kadar,her gece geldin.
hiç büyüdün artık demedin..
ben yatğa zıplarken sen yorganı havalandırarak üzerimi örterdin.
genize çelme takan bir çocuk kahkahası
ardı sıra yorganın yorgun hışırtısı
yanağıma bir öpücük.
kollarım boynuna dolaşık, dua etmeyi unutma derdin...
tamam babacımm şeeyyy, bi de su...
eşikteki adımın havada kalır,yüzünü bana dönerdin, kocaman bir gülümseme sarkardı dudaklarından.
sen dönene kadar tavanda sırıtık gözlerim öyle beklerdim.
suyun dibini geceye bırakır,son bi kez seni öper uykuya dalardım.

geldi zaman gitti zaman, bizden pek çok aldı zaman
gün aşırı şehirlere
tek tek attı bizi zaman...

ama sen geldin,
ben bu yazıyı yazarken çıktın geldin.
tuşlara seni anlatırken uçağa bindin,
ekran gözyaşımı silerken kapıyı çaldın,
kalktım açtım.
bi de baktım karşımdasın.

yorganımın kenarlarını kıvırıp beni sarmaladığın için,sevgine
tüm düşlerimi vazgeçilmez bir kokuya pazarlıksız sattığım için,ellerine
dünyanın en huzurlu kucağına sığınabildiğim için,kabuslarıma
eğilip yanağıma taktığın yumuşacık için,pamuklara
ve beni hiç bir gece yalnız bırakmadığı için, bir bardak suya
teşekkür ederim.........................